BURADASINIZ: Ana Sayfa » Kanserden Haber Al

  • Yazın Yayınlayalım

    11 Eylül 2012 Salı tarihinde kanserden haberal eklemiştir.
    5111 izlenme

    Yazın Yayınlayalım
    Geçirdiğim bir trafik kazası neticesinde Kalça eklemlerimde Aseptik Nekroz gerçekleşti. Aseptik Nekroz:
    Kısaca kemik dokusu ölümü.Gittiğim Doktorlarımız Ameliyat olup protez takdırmamın dışında hiç bir çarenin olmadığını beyan ettiler. Koltuk değenekleriyle dahi yürüme zorluğu çektiğimden Ameliyat olmaya karar verdim.
    Bursa SSK Bölge hastahanesinde Öperatör Dr. Necmi Alyüz a...dına hastahaneye yattım. Önce Sağ taraftan ameliyat oldum. Ameliyat sonrası Doktorumun ve Hemşirelerin ve görevlilerin samimi davranışları Bana ağrı ve sancılarımı unutturuyordu.Aradan bir hafta geçtiğinde ameliyat dikişlerinden farklı bir sızıntı başladı. Dr Necmi Alyüzün tedirgin olması ve neşesinin yanıma geldiğinde sönmesinden bir şeylerin iyi gitmediğini anladım.
    Sol tarafımın ameliyatı, Birinci ameliyatın 14 üncü günü yapılacaktı. Doktorum bu ameliyatı yaparken sağ tarafımında tekrar ameliyat olacağını ve enfeksiyon tehlikesi olduğunu söyledi.Kabul ettim ve Ameliyatlar gerçekleşti.
    Artık yanlızca sırt üstü yatabiliyordum. Tek beklentimiz başarmaktı. Doktorum yanıma sık sık geliyor, günde iki sefer yapılan pansumanlar 3 e ve 4 e çıkıyordu.
    İşte korkulan geçek oldu. Akıntı başladı. Sebebi bilinmemekle birlikte enfeksiyon gerçekleşmişti. Yoğun bir antibiyotik tedavisi uygulanıyordu. Eşit aralıklarla vücüdüma günde ama damardan ama serumla 6 sefer antibiyotik verilmesine rağmen enfeksiyon her geçen gün artıyordu.
    Tekrar tekrar ameliyat edilip yaralar yıkanıyor. belki bir umut derken akıntı dahada artarak devam ediyordu. Karaciğrr ve Böbreklerimde sinyal vermeğe başlamıştı. Artık tek çare protezlerin sökülmesiydi.
    İşte o ameliyat hem uzun sürmüş hemde riski iyice artırmıştı. Ameliyat Arasında önceden hazırlanan kanlar yetmemiş takviye acilen kan bulunup Yeni bir ameliyat ekibi takviyesiyle Ameliyat tamamlanabilmişti.
    Artık narkozu arar olmuş sanki bağaşıklık kazanmıştım. Protezler söküldükten sonra uzun bir antibiyotik tedavisiyle enfeksiyonu kurutmuştuk ama her ameliyatla alınan kemikler neticesinde protezleri takacak kemik kalmamıştı. Bir süre vücudu antibiyotikten dinlendirmek ve enfeksiyonun kuruduğundan emin olmak için tedaviye ara verdik.
    Artık önümde zor bir ameliyat duruyordu. Kemik nakli yapılacak protezleri taşıması için vucudun kandırılıp nakledilen kemikleri kabülü sağlanacaktı. Ne varki ülkemiz de bazı yöneticilerimizin insana verdikleri değer bir kez daha yaşanacaktı.
    Hastahane yönetimi spariş verilen protez ve malzemeler pahalı diye itiraz ediyor daha ucuz protezler öneriyordu. Doktorum ise insan hayatına verdiği öneme binayen diretiyor ben bir hayatı ölüme veya yatağa ebediyen mahküm edemem diyordu. Yönetimi aşamadık.
    Doktorum son çareyi deneyip beni nereye istersem oraya sevk edeceğini söylüyordu. Bende Oturduğum bölge Bursa olduğu için ve Uludağ üniversitesi Tıp Fakültesinde Prof.Dr Ömer Faruk Bilgenle görüşerek oraya sevkimi istedim.
    Sevkim yapıldı ve Tıp fakültesinin özel bölümüne yatırıldım. Artık Ömer Faruk Bilgenin hastasıydım..
    Siparişler verildi, En acil yoldan getirilmesi sağlandı ve ameliyat günü belirlendi.Büyük bir heyecan içindeydim. Takılacak protezler ve nakil olacak kemikler önce bana gösteriliyor, Neler yapılacağı izah ediliyor ve moralimin yüksek tutulması sağlanıyordu.
    İşte o önemli gün geldi. Ameliyat bölümüne indiğimizde sanki bir bayram eğlence havası vardı. Ekip 38 kişydi. çoğu belki ders amaçlı gelmişti.
    Gözlerimi açtığımda Ameliyatın uzun sürmesi ve Fazla kan kullanmalarından vucut hakimiyetinde zorluk çekiyordum.İşte o an Ömer Beyin Ameliyatın çok başarılı geçtiğini söylemesi beni kendime getirmişti.
    En büyük korku enfeksiyonun tekrar başlamasıydı. Ama korkulan olmadı. Enfeksiyondan kurtulmuştum. Her geçen gün biraz daha iyiye gidiyordum.
    Nitekim hastahane tetavim bitmiş taburcu olmuştum. Bir süre yatağımda fizik tedavisi ve sporlar yapıyor ayağa kalkacağım günü düşlüyordum.
    İlk kalktığım gün büyük bir heyecan yaşamış ve koltuk değenekleriyle 100 m. yürümüştüm. Artık her gün yürüme mesafesini artırmış ve koltuk değeneklerindende kurtulmak için çaba harcıyordum. Nitekim oda gerçekleşti. Son kontrola gittiğimde önceden müraacaat etmiş olduğum sağlık raporuda çıkmıştı.
    Rapora ilk baktığımda şaşkınlık yaşamıştım. % 70 özürlüdür yazıyordu. Ama önemli değildi. Çünkü ben kendimi çok sağlıklı hissediyor, ve moralimde çok yüksekti. Nasıl yüksek olmasınki. Ebedi yatalak kalmaktan, veya ölümden geri dönmüştüm. Kendimi Dünyanın en mutlu insanı olarak görüyordum. Kanser Olduğumu Öğrendim :
    Artık sağlığım için ne gerekiyorsa onu yapıyor. Vucudumdaki protezlerden ötürü kurallı yaşamayı öğreniyordum. İlk işim sigarayı bırakmak oldu. Karar verdim ve bıraktım. Bundan böyle içki ve sigara hayatımda olmayacaktı. Tek kelimeyle hayattan zefk alıyor ve mutluydum.
    O gün hayatımın dönüm noktası olmuştu. Bir rapor ihtiyacından ötürü sağlık kuruluna baş vurmuştum. Nedenini bilmediğim bir şekilde Göğüs hastalıkları Doktoru ve dahiliye olağanın üstünde tahliller istiyor bir türlü sonuç veremiyorlardı. Nitekim çıkan rapor sonucu beni tedirgin etmişti. Doktora sorduğumda kesinlikle göğüs hastalıkları hastahanesine veya tıp fakültesine gitmemi ve tedavi olmamı önermişti. Raporun sonucu, % 70 ortapedi, % 80 göğüs, genel ortalama % 94 özür oranı çıkmıştı.
    Göğus hastalıkları hastahanesine gittiğimde benim hemen yatışım gerçekleşip tedaviye alınmıştım. Bir süre tedavi gördükten sonra, Kendi isteğimle taburcu olup Tıp fakültesine tanıdığım bir profösöre muayane oldum. Beni tanıdığı için Bulduğu her bulguyu konuşup tartışıyorduk. O gün Profösörün morali bozuktu. Elindeki dosyada bütün raporlarım, tahlil sonuçlarım, Filimler vs. O ara gözlerim masanın üstündeki patoloji raporuna takılmıştı. Hoca ise Ben sorunca konuşuyor sorularıma istemeyerek cevaplar veriyordu.
    Bir süre konuştuktan sonra ona şunu söyledim. Hocam bana ne kadar doğruyu söylersen o kadar iyilik yapmış olursun. Ölüme bir gün kaldığını bilsem dahi tedirgin olmam. Ve sordum Hocam sonuç nedir. Yine dolaylı cevaplar veriyordu. Anlamıştım. Tekrar sordum. Hocam ben kansermiyim. Yine dolaylı cevaplar vermeğe çalışıyorduki onuda şaşırtan şu cümleyi kullandım. Hocam bana doğruyu net söyleki Elele verip birlikte bununda üstesinden gelelim. Dünyada ebedi değilim. Şu an ecel olsada 1 saatım kalsada O bir saati dolu dolu yaşarım.
    Artık ne kadar saklansada. Akciğerin her iki tarafında daha başlangıç halinde kanserli hücrelere raslandığını öğrenmiştim. Kısa bir suskunluktan sonra Sessizliği ben bozdum. Bozma moralini Hocam Bir Orhan gider Bir Orhan gelir. Dünyaya direk dikecek halim yok. Ama hedefimiz bu hastalığı yenmek olacak. Hocam bana tıbbi destek verirsen inanıyorumki biz bunun üstesinden gelebbiliriz.
    Yüce Allah(cc)ım bana gerçekten büyük güç büyük moral vermişti. Artık karşımda büyük bir düşman ve beni bekleyen bir mücadele maratonu vardı. Kansere karşı nasıl mücadele ettim :
    İnsanlık alemininin adından bile ürperdiği o sinsi düşmanla karşı karşıyaydım. Hastahanede yatmak istemeyip ayakta tedavi olacağımı söyledim. Doktorumun önerilerini ve kontrol günlerini kararlaştırıp ilaçlar için katkı payından muaf raporunuda alıp reçeteyle eczahnenin yolunu tuttum. Sanki başka bir alemde başka bir dünyada gibiydim.
    İlaçlarım uzun süre kullanılacağı için aylıklar halinde almam gerektiğinden Eczaaneden bir aylık iğne ve ilaçlarımı alıp eve geldim.
    Artık tek kişi değildim. Düşmanımla dost olmalıydım. Ve öylede yaptım. Hastalık sevilirmi ben sevmeye başladım. İnsan bir kolunu bir bacağını nasıl severse onuda O şekilde sevdim. Çünkü kolum gibi bacağım gibi yani bir organım gibi o sinsi öldürücü hastalıkla yaşamak zorunda idim. Biliyordumki tek silahım sevgi ve moraldi.
    İlaçlarımı kullanıyor, Artık düşmanımı iyi tanımak için büyük bir araştırmaya girmiştim. Bilgisayarın başına oturup kanser hakkındaki yayınları inceliyor kendime göre notlar alıyordum. Derdimi kimseye açmadığımdan tek dertleştiğim ve sığınağım bilgisayar olmuştu. ,Adeta onunla dertleşiyor konuşuyor, çareyi birlikte arıyorduk.
    O zaman birşeyi keşfettim. İnsanın hayatboyu sevdiği şeyleri imkan olarak verirsen o onunla meşkul oluyor ve morali yükseliyor. Yani hastalığını unutmuş oluyor. Bu sefer nelerden hoşlanıyorsam onu yapıyor hasta olduğumu düşünmüyordum bile. Tabii bu arada kontrollerimi test ve tahlillerimi aksatmayıp ilaçlarımı muntazam kullanıyordum.
    Beslenmede tamamen doğal gıdalara dikkat ediyor, sebze ve meyve türüne ağırlık veriyordum. Emekli olduğum için aklıma geleni yapmaya çalışıyor, İmkanlarım dahilinde en sevdiğim şeyleri yapıyordum.
    Artık hastalığımla iyice dost olmuştum. Bütün sırlarını öğrenmiştim. Katı ve hayvansal yağlardan tamamen vazgeçip likit yağları kullanıyordum. Aşırı yeşil sebze tüketiyor, özellikle doğal olmasına dikkat ediyordum. Ekmeği iyice azaltmıştım. Alışverişlerde özellikle renkli sebze ve meyveleri daha çok alıyordum. Günde 1 veya 2 kilo civarında greyfurt suyu içiyordum. en az 3 litre su içiyor günlük sıvı tüketimini 4-5 litreye ulaştırıyordum. Kavanozlarla kendi yapmış olduğum ufak yuvarlak biber ve arnavut biberi turşusunu çok tükettiğimden barsaklkarımın çalışması dahada mükemmel hale gelmişti.
    Herşey çok iyi gidiyordu. Tedaviye başladığım 7 ay olmuştu. İlaçlarımı muntazam kullanıyor, kontrollerime zamanında gidiyor. Kendime dikkat ediyor ve doktorumun tavsiyesine birebir uyuyordum. Birgün sebebini bilmediğim bir nedenle fenalaştım. Ölümle yaşam çizgisi arasında 9 gün gidip geldim. Serum dışunda bir su dahi içemedim. Biraz korkmuştum fakat yinede moralimi yüksek tutmaya çalışıyordum. Dokuz günün sonunda kendime gelebilmiştim.
    O olayın arkasından doktoruma gidip ilaçları keseceğimi söyledim. Biraz karşılıklı konuştuktan sonra peki bir süre ara verelim demişti. Fakat yapılan test ve tahlillerde kanserli hücrelerde artış görülmüyordu. Buda bize umut veriyordu.
    İlaçları kestikten sonra vücüdumda bazı allerjik etkiler görüldüysede zamanla düzeldiler. Artık tedavimi kendim yapacak kendi kendimin doktoru olacaktım.
    Tamamen kendimi bu hastalığı yeneceğime inandırmış onunla yaşamaya alışmıştım.Kesinlikle hasta olduğumu hissetmiyor normal yaşamıma devam ediyordum. Yukarda belirttiğim gibi, doğal gıdalarla besleniyor özellikle renkli sebze ve meyveleri almaya dikkat ediyordum. Bunun yanında biber ve su tüketimimde artmıştı. Ara mevsimsel sebzeleri ve doğa manavdan aldığım, Isırgan otu gibi sebzeleride yemeyi ihmal etmiyordum. Moralaimi normal bir insanın moralinden daha yüksek tutuyor, Her şeyi yaşamın bir kuralı nefes alıp vermek kadar doğal karşılıyordum.
    İlaçsız bir aspirin dahi almadan 3.5 ay geçmişti. Dotora gitmiştim. tekrar testler tahliller ve sonuç, Kanserli Hücreler azalmıştı. Artık tedavim gerçekleşiyor hayata geri dönüyordum. Bundan daha büyük mutluluk olamazdı.
    Son kontrola gittiğimde Kanserli hücre gözükmüyordu.Son kontrolü yaptırdığım 1 ay gibi bir süre oldu.
    Ama son olarak söyleyeceğim şudurki, Tıbbi müdahalenin yanında hastalıklardan kurtulmanın çaresi moral moral moral. Yeterki teslim olmayın. Yeterki iyi olacağınıza inanın..
    KANSERİ YENMEMİN ÖYKÜSÜ - 2
    Birinci bölümde hastalığımın gelişim safhalarını yazmaya çalışmıştım. Bu bölümde ise özellikle Doktorlarımızın, Hasta yakınlarının, ve hastanın neler yapması ve nasıl davranması gerektiğini yazacağım. Hastalığım devamınca edindiğim tecrube ve izlenimlere dayanarak, Kendi davranış biçimimi ve hastalıkla mücadele şeklimi anlatmaya çalışacağım.
    Hastanın durumu
    Hepiniz biliyorsunuzki, birinin kanser olduğu öğrenilince veya duyulunca, genel kanı o hastayı kaybettiğimiz duygusudur.
    Haliyle kendisinin kanser olduğunu öğrenen biri ne kadar güçlü olursa olsun, Büyük bir pisikolojik yıkım yaşıyor.
    Yani hasta düşünceleriyle, duygularıyla, herşeyiyle büyük bir moral bozukluğu, ve pisikolojik çöküntü içindedir.
    Ne yazıkki biz toplum olarak, bu tip olaylar karşısında güçlü durmayı bilmiyoruz veya yeterli eğitime sahip değiliz.
    Doktorlarımız ve kanserli hastaya davranış şekilleri
    kanserli hastamıza en büyük desteği, morali ve hastalığı yenme gücünü veren en büyük etkenlerin başında tıbbi müdahale gelmektedir.
    Tıbbi müdahalenin yanında, hastaya moral verecek her türlü imkanın verilmesi ve davranılması gerekir.
    Fakat bizim Doktorlarımız malesef bu konuda kanserli bir hastaya davranılması gerektiği gibi davranmıyorlar. Buda hasta için avantaj değilde dezavantaj oluyor.
    Uzun yıllardır, sonuç alınmamasına rağmen hala belki ve varsayımlar düşüncesiyle aynı tedavi yöntemleri uygulanıyor, neticeyse, bir sürü eziyet ve arkasından ölüm oluyor. Kaldıki o hastanın moralinin yüksek tutulması gerekmesine rağmen, Doktorlarımız bunu kesinlikle düşünmüyor, Hastanın sorularında, Azarlama ve moralleri bozacak davranışlar.
    Ayrıca ofise gitmeyen hastamız hele kanserse, tedavisi mümkünse bile sonu ölümdür. Ancak onun şifası doktorumuzun ofisine gitmede saklıdır.
    Hasta yakınlarının davranış şekilleri,
    Özellikle toplumumuzda, hasta yakınları, kanserli bir hastanın ölümünü adeta hızlandırıyorlar. Hastanın yanında hemen başka ölen hasta örnekleri vererek anlatımlar. Hasta eve geldiği dönemlerde yapılan geçmiş olsun ziyaretlerinde yine aynı konu.
    Yapılması gereken, hasta yokmuş gibi, normal yaşam sohbetler ve güncel konulardan bahsetmek, Moralleri yüksek tutacak sohbetlerde bulunmaktır.
    hastanın yine morali düzelmiyorsa, nelerden hoşlandığını yaşamı boyunca en çok neleri sevdiğini tespit edip, Ona hastalığını aklına getiremeyecek şekilde meşkul olmasını sağlamak gerekir.
    Hasta ne yapmalı, ve ben nasıl bir mücadele verdim
    Birinci bölümde bahsettiğim ortapedik rahatsızlık ve ameliyatlar neticesinde, Daha ondan tam kurtulamadan meydana gelen Akciğer rahatsızlığıyla mücadele etmeye başldım.
    Hangi branş doktoruna gidiyorsam, Bir sürü teşis sıralıyor, ve bir sürü ilaç yazıyorlar. Bunun neticesinde, Ama internetten, ama doktorlarla görüşerek, kendime bir yol haritası çizdim.
    Artık iki bıranşta teşis ve tedavi olmayı sürdürmeye karar verdim ve bunu doktorlarımada özellikle söyledim. Göğüs hastalıkları ve Kanser. Bu iki bıranş üzerinde yoğun bir araştırma içine girdim.
    Göğüs hastalakları; teşhis; FM-Bilateral yer yer expirium uzaması ve sibilan rönküsler PA.Akc.grf.- Bilateral havalanma artışı.SFT-Ağır hava yolu öbstrüksiyonu+restriksiyon.
    TANI: Kronik öbstrüktif Akciyer hastalığı..
    Onkoloji Kanser araştırma merkezi, Burdaki test ve tahlilleri doktorumun inceleme sonucunu ve aramızda geçen konuşmayı yine birinci bölümde anlatmıştım.
    Tekrar kendime bir yol haritası çizdim. Özellikle beslenme konusunda kendime bir liste hazırladım. Sebze ve meyve tüketimini artırıp, ekmek ve hamur işini buğdaydan alacağım mineral ve vitaminler ölçüsüne indirdim. Metobolizmayı iyi çalıştıracak yiyeceklere ve gıdalara yöneldim. Özelliklede doğal ve renkli sebze ve meyve tüketimini aşırı derecede artırdım. Doğadan topladığımız ısırgan otu ve bunun gibi tamamen doğal besinleri daha çok tüketmeye başladım. Su tüketimini aşırı derecede artırdım. yani planlı programlı bir beslenme sistemine girdim.
    Bir taraftanda doktorumun verdiği ilaçları kullanıyor, dediklerini aynen uyguluyordum. Bu arada kemoterapi ve radyoterapiyi kesinlikle kabul etmedim. Ancak onun dışında, her türlü tıbbi tedaviye 7 ay devam ettikten sonra tamamen ilaçları kestim. normal kontrolleri yaptırıyor, anacak artık ilaç bir aspirin dahi kullanmıyordum..
    İlk dönemlerde bir takım allerjik vakalarla karşılaştıysamda zamanla onlardanda kurtuldum. Her geçen günde iyiye gittiğimi gördükce moralim dahada yükseliyor, Bu illetten kurtulacağıma olan inancım artıyordu..
    Pisikolojik olarak, Moralim hep yüksekti. hastalığımı öğrendikten sonra , niye dahi demedim. Bu her insanın başına gelebilebileceği gibi benimde başıma geleceğini biliyordum. kendimi dünyada insanın başına gelecek en kötü şeylere bile hazırlamıştım. İşte bu hastalığıda bir organım gibi kabüllendim. Ancak onu yenmeyide kendime amaç ve hedef edindim. İçimdeki yenme duygusu hiç ama hiç azalmadı. Çevremden ve akrabalarımdan hastalığımı saklayıp haberdar etmedim. Biliyordumki anlatılanlar ve ziyaretime geldiklerinde sohbetleri moral yerine antimoral olacaktı. Tabi onlar iyi niyetle anlatıyorlar, fakat bilmiyorlarki hastanın yanında hastalıkları anlatmak hoş bir şey değil.
    Ayrıca hep şunu düşündüm. 24 saat ömrüm kalsa bile onu hak ettiğim gibi yaşamalıyım. bazen durumumu analiz edince , dünyada ve ülkemizde benden daha kötü durümda olan, binlerce, milyonlarca, Dünya genelinde ise milyarlarca olan insan var. Peki o zaman ben iyiydim diye düşünerek moralimi hiç ama hiç bozmadım.
    Nasılsın sorularına hep iyiyim diye cevap verdim. Hiç şikayet etmedim. Sonuç olkarak, son doktor kontrolumda çok ama çok iyi olduğum, Kanserden hiç bir emare kalmadığını öğrendim ve gördüm.
    Tekrar bir değişiklik olursa sizlerle bu sayfada paylaşacağımı bildirir, Bütün hastalara acil şifalar ve yüksek moraller dilerim..  (Orhan Yıldız)

     
Bu sitenin alt yapısında Santral.TV kullanılmaktadır.
Yasal Uyarı: Sitede yer alan herhangi bir içerik veya imaj Kanserden Haber Al izni olmadan, kesinlikle kopyalanamaz.