• KANSER HİKAYELERİ 1

    24 Ekim 2013 Perşembe tarihinde kanserden haberal eklemiştir.
    125648 izlenme
    ÖNEMLİ NOT;SİTEMİZDE YAYINLANAN YAZILAR VE  HİKAYELER  KANSER HASTALIĞI İLE MÜCADELE EDEN OKURLARIMIZ İÇİN BELKİ BİR YOL GÖSTERİCİ OLABİLECEĞİ, FAYDA SAĞLAYACAĞI DÜŞÜNÜLEREK SAYFADA YAYINLANMAKTADIR. TÜM YAZI VE HİKAYELER DİGİTAL DÜNYADA YER ALAN FARKLI KAYNAKLARDAN BİRARAYA GETİRİLMİŞTİR. BU SİTE BUGÜNE KADAR OLDUĞU GİBİ KANSER KONUSUNDA BUNDAN SONRA DA  HİÇ BİR İLAÇ, HİÇ BİR DOKTOR VEYA HASTANE ÖNERMEDEN ÖZELİKLE KANSER SAVAŞINI KAZANMA YOLUNDA YAYINLANMIŞ TÜM HABER, YAZI VE HİKAYELERE HİÇ BİR KARŞILIK BEKLEMEDEN YER VERMEYE DEVAM EDECEKTİR.
    HASTALIĞI ERKEN EVREDE YAKALAMAK
    Öncelikle tüm emeği geçenlere bu siteden dolayı teşekkür ediyorum.
    Benim hikayem bir buçuk yıl öncesinde koltuk altımda bezeyi fark etmemle başladı. Çok şükür hem ben hem de eşim titiz insanlarız hemen aile akrabamız olan bir cerraha gittik. Filmler ve parçalar sonucunda gerçek bana söylendi , ben meme kanseri olmuştum. Ama erken evrede yakalandığı ve tedavisinin olduğu söylendi.
    Kanser olduğunu duymak garip bir his. Önce aklıma çocuklarım geldi. Üniversiteye giden oğlum, kızımım bir an için sanki geleceklerini göremeyecek gibi oldum. Sanki şaka gibiydi. Bir ay içinde göğüsüm alınmıştı zaten. Sonra kemoterapiler,radyoterapiler. En çok saçlarımın dökülmesine üzülmüştü. Saçlarım tutam tutam ellerimde kaldığında hislerimi anlatmak burda çok zor. Bir göğüsümün olmaması garip bir duyguydu. Budanmış bir ağaç gibiydim.
    Neyseki şimdi tüm kontrollerim iyi gidiyor. Mamaografi, ultrason, Ca 15.3 herşey çok güzel. Şimdi eşimle sanki yeni bir hayat başladık. Çünkü tedavi aşamasında yaşadıklarımız yenilir yutulur zorluklar değildi. Bu dönemde bence tek kazanımım eşim oldu. Bu zorlukta bile hep dimdik durdu. Bende ona tutundum.
    Yani mücadeleye devam...
     
    MUCİZEYE İNANACAKSINIZ
    Bundan tam 1 sene önceydi ailemden uzakta okudugum için benden gizlemislerdi yarim yamalak aneannen hasta gibisinden sözler.. hayatimin en zor günlerini geçiriyordum birakip gidemeyecegim sinavlarim bir yanda ne oldugunu bilmedigimiz bi hastalik adiyla ailemin perisan olusu bir yanda..bende tipik bir memur ve çekirdek aile çocugu gibi büyüdüm beni ananem büyüttü..sonra çekirdek ailemin dagilmasiyla babasiz sadece emekli bir anne anane ve büyükbaba üçgeninde yasamaya devam ediyordum ailemden çok uzak bir memlekette mühendislik okuyordum yurtta kaliyordum ve çok yalnizdim,önce karin zari kanseri dediler 3 ay ömrü var yada yok dediler herkes perisandi Türkiye'nin en büyük fakültelerinden biri olan Ankara Üniversitesinde yanlis teshisle ameliyata girmek üzereyken ALI AYHAN adindaki mucize adam kesfedildi..Bu adin yüzlerce insan ve ailesi için ne anlam ifade ettigini ancak yine bunu yasayanlar bilir 68 yasindaki hayatta herseyimi borçlu oldugum ölümle adlarini yanyana koyamadigim ananem over kanseriydi ileri bir safha..önce ameliyat, ardindan kemoterapiler..ilk 6 kür pek faydali olmamis,ikinci 6 kürlük kemoterapi..dün en son kontrolüne gittiginde sanirim kanseri bilmeden kanseri yendi..bunun nasil bir süreç oldugunu burda en mucizevi kelimelerle anlatsamda sadece ne yazikki "yasayanlar" bilebilir,gördükleri rüyalarindan yanaklari islak uyananlar,bi anda aglama krizine tutulanlar,gerçegi sonuna kadar kavramaktan korkanlar anlar..haberler geliyordu yan yataktaki hasta...inanmak..belki birkaç gün önce gözlerine bakip geçmis olsun dedigimiz insanlar bir sonraki gelisimizde...los karanlik onkoloji koridorlari..her beyaz önlüklünün agzindan dökülenlere pür dikkat odaklanmak..doktor olamadigim için kendimi affetmeyecegim zamanlar..kollari,damar yolu açilamadigi zamanlardaki o acilar..kan alinmasi lazim ama damar görünmüyor..kemoterapi sonrasi çektigi acilar..ben dayanamazdim..onun gücüne ona öyle hayranimki..geceleri horladigi için Allah'a nasil sükrederek uyudugumu,bana ne oluyor diye sordugunda yalanlarin arkasina siginirken keskin zekice bakislarindan nasil kaçtigimi nasil anlatabilirim..simdi sorarimböyle bir hikaye nasil anlatilir ki yasamadan bu çekilenleri kim hissedebilirki..çok zor günlerdi,dün ilaçli tomografi ve muayeneler normal çikti..hani elimden gelse aldigi nefesi kontrol edecegim,ve en korkuncu kemoterapi görürken yakalandigi gripler..insanlarin merakla eve dolusup umarsizca dikkatsizce maske takmadan ona yaklasmalari..misafire ne denebilirki..ayip..gerçekten ne kadari bitti bilemiyorum ama ben yine uykusunda onu kontrol edecegim,yine ALI AYHAN adini yüregimde farkli bir minnetle anacagim.O BÜYÜK BIR ANNEANNE KURTARICISI..kendini doktordan sayan o kadar zavalli o adam hala hayattayken bir kere onun elini öpsünler bir kere sifa dagitmanin ne ulu bir vazife oldugu kavrayabilsinler..hikayemi burada noktalarken benim gibi,bizim ailemiz gibi kaç ates düstügünü bilmedigim yuvalara selam olsun,Allah sabir versin ,güç versin,lütfen hiç yikilmadan direnin,savasin,ama bu dünyada eger kanserden daha güçlü birsey varsa bu sadece ve sadece SEVGI'dir..Basindan sonuna kadar yasadigim bu kanser dolu saatler ondan daha güçlü olan tek seyin dupduru bir sevgi oldugunu gösterdi..eger kanser olan çok sevdiginiz biriyse sevginizi öyle bir sunun ki ona mucizeye inanacaksiniz.
    ----
    METANET DİLİYORUM
    3 yil önce babamin akciger kanseri oldugunu ögrendigimizde dünya basimiza yikilmisti.
    O kocaman heybetli insan nasil böle bi hastaliga yakalanirdi saglik karnesi bombostu o hiç hasta olmazdiki ameliyattan sonra çok iyiydi. eskisehir osman gazi üniversitesinde radyo terapi lacak dediler ama bi türlü patoloji veya diger tomografi felan gibi seylerin sonuçlari çikmiyordu doktor bi yandan bizi azarliyor sonuçlari getirmediniz diye oralara soruyoruz daha çikmadi diyorlar erkek kardesim 192 boyunda doktorun karsisinda çaresizlikten o kdar küçüldügünü hissediyordumki sanki 10 santimdi çaresizlikten ne yapacagimizi sasirmistik meger hoca farki adi altinda vezneye her tahlil veya film için 90 milyon yatirirsak hemen çikarmis biz ne bilelim hastane yapiyo saniyoruz sonunda bi hemsire agladigima dayanamadi yolunu gösterdi allah ondan razi olsun kemoterapiler basladi gecikmeli oldu ama bunada sükrettik babam kemoterapiler sirasinda bile kilo aldi çok iyiydi annem kardeslerim üzerine titriyorduk artik babam kanseri yenmisti kontrollerin birinde babama böbrekte küçük bi kitle görünüyo kemoterapi almak istermisin diye sorulmusya gerekliyse sen karar vereceksin hastaya niye soruyosun sonunda onun içinde kemoterapi aldi ama sanirim geç kalinmisti daha sonra babama genel muayene ve tetkiklerde çok iyisin 3 ay sonra gel denildi ama babam hizla kilo kaybetti afyonda tekrar üniversite hastanesine gittik böbrekte kitle var ameliyat denildi ameliyata alindi ama kitle alinmadan tekrar kapatildi çok yayildigini ameliyat olamayacagini söylediler ankarada ibrahim güllü diye 1 doktor var ona götürün dediler götürdük sutent diye bi ilaç belki fayda edebilir dediler ama malesef biz babama o ilaci almak için rapor sadece medikal onkoloji olan yerler yazabiliyomus çikartamadik çünkü artik yola çikacak hali kalmamisti hastanelerden sira almak çok zor artik her yerine yayildi su anda eridi bitti bir deri bir kemik hiç bir sey yiyemiyo bizde elimiz kolumuz bagli ölümünü bekliyoruz kardeslerim su anda hastanede agir depresyondan yatiyo annemin psikolojisi bozuldu beni saymiyorum kizginim en basta babama sigaralari sinirsizca içti kizginim baska ülkelerin almadigi hormonlu sebze ve meyveleri bize yedirenlere kizginim saglik bakanligina kizginim hersey para diyen doktorlara kizginim bunlari bile bile hala sigara içenlere allahtan tek dilegim var kanser olmadan önce ülkemizde kansere yakalanmamak için tedbirlerin alinmasi bizimle ayni kaderi paylasan her kese allahtan sabir ve metanet diliyorum
    ----
    ANNECİĞİM SENİ ÇOK SEVİYORUM
    Annem 17 sene önce sol memeden fibrokist operasyonu geçirmis ve bu güne kadar da her yil düzenli mamografi çektiren bir kisiydi.Fakat son mamografisinin radyolog tarafindan normal kabul edilmesi,kadin dogum uzmaninin annemi bir genel cerraha veya onkologa yönlendirmeyip israrla" bunlar süt bezesi - panik yapiyorsunuz" demesi
    ile tüm hayatimiz degisti. Durumun ciddiyeti fark edildiginde(meme ca)hemen ameliyat oldu fakat karaciger metastazi gelismisti bile.Istanbul'da yasayip kendi üzerine düsen görevi yapmis bir hastanin durumu önemsenmemis ve atlanmisti.O zaman nerede kaldi erken teshis?Neden her yil mamografi çektiriyoruz? Annemi 8 Aralik'ta kaybettim,56 yasindaydi ve çok güzeldi.Hersey 1 yil içinde oldu-bitti.Simdi çok üzgünüm ve annecim seni çok seviyorum.
    ----
    HASTA VE HASTA YAKINI ÇOK KIRILGANDIR
    Hastane koridorunda 43 kg kalmis halimle ellerimi basimin arasina alip çöküp kaldigim o an'i hic unutamiyorum.aci haber kanser.canimi feda edebilecegim bir insana konulmus tani...haberi aldigimda yazin ortasinda yagmur yagdi saganak hemde.içim kan agladi.deseler ki bana dunyanin bi yerinde bi ilac var git onu bul...simdi cikip giderim.ACI HABER KANSER...3,evre kolon.tedaviye devam ediyoruz simdi.tedaviye yanit veriyor.tek istegim tedavinin bitmesi ve nuksle karsilasmamamiz.hala inanamiyorum bu nasil bizim basimiza geldi.bu nasil bir yazgidir.bu nasil bir kader.boyle bir kadere kirginim sadece.kelimelerin anlamsiz kaldigi yerdeyim suan.kelimlerin hicbirse ifade edemedigi butun dillerin birlesede icimdekileri anlatamayacagi o igrenc yerdeyim.sabir diyorum metanet diyorum...ameliyat sonrasi uzun sure yogun bakimda kaldi ve ölüm tehlikesi vardi.doktorun bana metanetli ol suan dediginde kalbimde bir dunya yikildi.bu dunya üzerime yikildi.metanetli oldum.aglamadim.onu gorunce gulumsedim.24 yasindayim ve ben bu hayatta ilk once aciyi ve yitirmeyi ögrendim.ama metanetli oldum hep.sukur ki yogun bakimdan cikti ve tedaviye baslayabildik.acinizi yürekten anliyorum.yurekten sariliyorum her birinize cunku biliyorum ki hasta ve hasta yakini cok kirilgandir cok hassastir suan.allahtan sifa diliyorum hepinize.zor bi yoldayiz ama allah kerimdir her zaman.
    ----
    ACİL ŞİFALAR
    Yakinlarini  kaybeden arkadaslara bassagligi diliyorum ben 46 yasindayim beynimdeki tümörü ögrendim çok zordu. Yanlizdim hastanede önce kime haber verecektim  esime mi anneme babama mi  üniversiteye baslarken benden hiç bir sey saklamayacaksin diye söz alan ogluma mi  çok uzakti kimseler yoktu yaninda yok oglum olmazdi esime telefon ettim bir yanlislik vardir dedi ögle umduk ama çekilen mr çok büyük bir tümör vardi uzun süredir varmis ögle dedi dr bu tür tümörler geç büyürlermis aci haber çabuk yayilirmis 5 kardesimin hemen haberi oldu bir telefon trafigi en zoru oglum ögrenmis ama bana ögle moral veriyordu ki sesini duyunca rahatladim kardeslerim esim oglum arastirmislar
    hacettepede randevu alindi ameliyat  oldum ameliyatim 8 saat sürmüs ameliyata girmeden bir aksam önce 5 kardesim esim oglum yiyenlerim hepsi yanimdaydi onlar bana çok büyük güç verdi 11 kisiydiler yanimda ama çok zordu diyorlar beklemek allah kimseye yasatmasin   bir gün yogun bakimda kaldim 2. gün odama çiktim ve birkaç adim yürüdüm 3. gün hocam saçini yika deyince çok korktum  ama yikadilar  daha sonra kontrole gittim kontrole  6 ayda bir  gidiyordum hocam artik 1 yilda yapacagiz  git ve çalismaya devam et dedi sevinerek afyona döndüm  buradan hocama ve asistanlarina çok tesekkür ederim tabiki esime  kardeslerime özellikle ogluma  diger arkadaşlara  çok acil sifalar diliyorum.
    ---
    ALLAH HEPİMİZİN YARDIMCISI OLSUN
    Merhaba, Ben Günes TENES, 44 yasindayim evliyim ve 17 yasinda bir oglum var. Benim hikayem 2006 yilinin Haziran ayinda, yani 20 yil çalistigim bankadan emekli olmamdan 2 sene sonra basladi. Bes yildir sürekli kontrol ettirdigim fibrokistlerimin ne zaman basima is açacagini düsünüp dururdum. Düsüne düsüne de oldu zaten veya iyi ki düsünmüsüm de yakalamisim. Nisan 2006 yilindaki rutin kontrollerimde radyolog "problem yok ama keske eski çekimlerinizi de getirseydiniz" dedi ve beni 6 ay sonra kontrole çagirdi. Ama bu cümle benim septikligim ile de birlesince kontrol için 6 ayi beklemeden 2 ay sonra kendi basima USG çektirmeye gitmeme neden oldu. Bir saat sonra da disçi randevum vardi. Radyolog çekime basladi, iki dakika sonra sürekli yüzüne baktigim için bir terslik oldugunu anladim.Bana gögsümde 1 cm lik bir kitle oldugunu ve pek de hos görünmedigini söyledi. "KANSER mi? " diye sordum."Büyük bir ihtimalle " dedi.
    Oradan çiktim arabama binip bir sigara yaktim teybe o gün aldigim Volkan Konak kasetini taktim ve disçiye gitmek üzere yola çiktim. Kasetin ilk sarkisi Kazim Koyuncu'ya itafen yazilan Gardas sarkisiydi. Nasil da uymustu o atmosfere. Ama o günden sonra o sarkiyi bir yil kadar dinleyemedim. Artik dinliyorum. Tam bir soktaydim! Disçide dört adet disimin kesimi yapildi. Sanki hiçbir sey olmamis gibiydi. Sadece Izmir'de oturan kiz kardesimi arayip meme kanseri oldugumu söyledim. Ayni günün aksami muazzam bir telefon trafigi ile ameliyati yapacak olan genel cerrahimi ayarlamistim bile ama ne esime, ne ogluma, ne de anneme hiç bir sey söylememistim. Ertesi gün uyandigimda bir gün öncenin rüya oldugunu düsündüm ama elimi gögsüme götürüp kitleyi fark ettigim zaman rüya olmadigini anladim. Sadece öyle olmasini diliyordum. Ayni gün hastaneye gittim,malum arastirmalar kemik sintigrafisi, mamografi ve igne biyopsisi yapildi.O gün de kimseye bir sey söylemedim. Ama artik söylemek gerekiyordu. Bir gün sonra biyopsi sonucum çikti. Veeee kanser tescillendi.
    Esimi ve o zaman 15 yasinda olan oglumu karsima alarak "BEN MEME KANSERIYIM" dedim. Oglum Ülkem "TAMAM TEDAVI OLURSUN GEÇER BEN DAHA ÖNEMLI BIR SEY ZANNETMISTIM" dedi. Esim ise bir süre bakakaldi ne oldugunu anlamaya çalisir gibi, daha sonra da oglum odadan çikinca aglamaya basladi. Ben hemen itiraz ettim , su anda en son ihtiyacim olan sey etrafimda aglayan insanlardi, hepimiz savasçi bir ruhla dimdik ayakta olacak ve savasacaktik. Öyle de oldu zaten. Hemen kiz kardesim geldi beraberce anneme söyledik. Annem kabul edemedi tabi, tansiyonu firladi ve aglamaya basladi. Ayni sözlerle onu da susturdum ve benim bademcik ameliyati olacakmis gibi davrandigimi görünce onun da içi rahatladi morali düzeldi. Isin zor bir kismini daha halletmistik. Sonrasi malum 2 gün içinde ameliyat oldum. Ameliyat sonrasi doktorum tümörümün 1 cm oldugunu , ameliyat sirasinda yapilan frozen yöntemi patoloji ile lenflerimin temiz oldugunun görülüp lenfleri almadiklarini ve tümörü temizleyerek parsiyel mastektomi yaptiklarini sonuç olarak sadece RT görmem gerektigini söyledi. Ama yine asil patoloji beklenecekti. Bes gün sonra patoloji çikti. Evet T1M0NO , Evre I, invaziv duktal karsinom GRADE III meme kanseriydim.Ama CERB-2 pozitif çikmasi tümörün agresifliginin ölçütü oldugu için kemoterapi görmem gerekiyordu.Haydiiiii bu da nereden çikti! Son 25 senedir büyük bir özenle baktigim, röflesinin tonunu bile degistirmedigim, berber ucundan 1 cm fazla kestigi zaman meydan muharebesi çikarttigim uzun sari saçlarim da gidecek yani. AMA KUYRUGU DIK TUTMAK LAZIM! Ne yapalim bir gol yemistik ama maç daha bitmemisti. Bir gol de biz atabilirdik. Bedeli ne olursa olsun! 
    Simdi sira KT'ye gelmisti. Eeeeee! onkolog bulmak gerekiyordu.Ama her seyin en derin arastirmasini yapma hastaligi olan ben bunun da suyunu çikardim. Dalinda en iyi oldugu söylenen bes doktordan randevu aldim ve sirayla hepsine gittim. Bu arada da internet arastirmalari tam gaz devam ediyordu, günde yaklasik 5-6saat arastiriyorum. Sonunda gittigim doktorlardan dördü CERB-2(yani HER_2) tahlilim pozitif çiktigi halde HERCEPTIN adli ilaci lenf negatif oldugu için kullanmaya gerek olmadigini söyledi. Ama bir tanesi sigorta olarak kullanacagim dedi. Bak yine KAFAM KARISTI. Hangisi dogruyu yapiyor.? "Hadi biraz da yurt disi protokoleri nasil ona bakalim" dedim ve arastirmaya basladim. Sonunda MD Anderson Hastahanesi'nden Dr Banu ARUN ile baglanti kurup fikirlerini aldim. Sogolsun bana çok yardimci oldu. Amerika protokolünün de HERCEPTIN kullanilmasi yönünde oldugunu ögrendigim an ben de onkologumda karar kilmistim. Herceptin kullanalim diyen ve iyiki tanidim diye kendimi sansli saydigim onkologuma karar verdim iyi ki de vermisim. Bu kismi bu kadar uzun anlatmamin nedeni, bence hiçbir zaman tek doktorla tedavi karari verilmemeli bence, hele de konu KANSER olunca. Ve KT basladi 4 kür AC ve 12 kür HERCEPTIN+TAXOL uygulandi.1. Kürden 15 gün sonra saçlarimi kisacik kestirdim, 4 hafta sonra ise usturaya vurdurdum. Hiç de fena olmadi .Yaz günü de çok rahat oldu. Bu arada meme ameliyatim sirasinda çekilen filmlerde böbrekte kortikal bir kist görülmüs ama hastane ürologu önemli olmadigini tedaviler bittikten sonra bir film daha çekilip bakilabilecegini söylemisti. KT bitmesine 2 hafta kala kafam buna takildi. "dur bakalim bu kisti çok ihmal ettik ne yapiyor acaba diye ürologa gittim.O da "çok önemli bir seye benzemiyor ama anladigim kadariyla sen takilmissin bir MR çekelim bari" dedi.
    Sonuç ne çikti biliyormusunuz?. Böbregimde primer tümör olarak 2 cm lik böbrek kanseri. Literatürde bile meme kanseri ve böbrek kanseri birlikteligi o kadar enderdi ki, o nedenle tetkiklerim Çapa Tip Fakültesi'nde radyolog konsültasyonuna girdi. Eeeee simdi ne olacakti KT bitmemis, böbrekteki tümörün acilen alinmasi gerekiyor ve bu arada bir de meme için 33 seans RT olacak. Haydi onlari siraya koyduk önce KT bitirdik, kan degerlerim normal oldugu için bir hafta sonra böbrek ameliyatimi oldum, (çok zor bir ameliyatti, böbrege ulasmak için vücudu ayakta tutan kaslarin kesilmesi sonucu uzun bir süre dik yürümek hayal oluyor) ameliyattan 20 gün sonra da 33 seans meme RT aldim. Veeeeeeeee o da bitti. Tedavim biter bitmez hazir esim de isten çikartilmisken Istanbul'u terk edip Izmir'e tasinip yeni bir baslangiç yaptik. 1,5 yildir Izmir'de yasiyorum 3 aylik kontrollerim bitti, 6 aylik kontrollerim için Istanbul'a gidip geliyorum.Tedavi sonunda kel kafali, sis suratli ve 17 kg olarak 81 kg'lik bir top gibi olmustum. Simdi daha iyiyim sislerim indi, saçlarim omuzlarima kadar uzadi (renkleri de kahverengi, laf aramizda koyu renk saç daha genç gösteriyormus iyi ki hastalanmisim yoksa ömür boyu sarisin kalacaktim) ve 68 kg indim. Hastaligim sirasinda sadece bir kez agladim o da sevgili Sibel KALAYCI'nin Kansere Gülümsemek adli kitabinin 128-129.cu sayfalarini okurken oldu . O sayfalarda hala kurumus gözyasim vardir. Tedavi sirasinda tuttugum günlügümü hala okuyamiyorum, ama bir gün okuyacagim. IKI KANSERIMI DE GELDIKLERI GIBI GERI GÖNDERDIM ÖNCE ALLAHIN SONRA DOKTORUMUN SAYESINDE, BIR DAHA GERI GELIRLERSE DE KAPIYI AÇMAYACAGIM. Artik uzun vadeli planlar yapmiyorum günlük yasiyorum. Bu hastalik bana sunu ögretti "HAYAT, BIZ BASKA PLANLAR YAPARKEN BASIMIZA GELENDIR". Bunun en iyi ikinci örnegini nasil yasadim biliyormusunuz dostlar? Agustos ayinin basinda Istanbul' da beraber oturan annem, erkek kardesim, esi ve iki çocugunu Izmir'e yanimiza tasimaya karar verdigimiz zaman. Esyalari Izmir'e gönderdikten sonra biz de tam yola çikmak üzereyken annemin 1 ay önceden alinmis tiroid USG'sini çektirip öyle gidelim dedik. Iyiki de çektirmisiz. Canim annemin küçük hücreli akciger CA oldugunu ögrendik. 15 sene önce babami da ayni hastaliktan 1 hafta içinde kaybetmistik. Annem benim hastaligimi ögrendigi zaman "ALLAHIM BU HASTALIGI KIZIMA VERECEGINE BANA VERSEYDIN" diye dua edip durmustu, böyle yapma dedigimiz halde. Sonunda 2 sene sonra hem de en zor cinsinden bir hastaligi musallat etmisti kendine. Kendisinden hiç saklayamadik ayni gün ögrendi ve ne kadar zor bir çesidi oldugunu bildigi halde tevekkülle karsiladi. Ben Istanbul'da kalmayi önerdim çünkü kendi onkologuma götürecektim. Ama o" hayir ne kadar ömrüm varsa Izmir'de bütün çocuklarimla bir arada geçirmek istiyorum" dedi. Hemen ayni gün doktora gidilip istenilen tahlilleri yaptirdik. Doktor akciger tomografisine bakar bakmaz hücre tipinin küçük hücreli oldugunu bile anladi.Ama yine biyopsi yapildi. Sonuç ayni. 3 gün sonra acilen CARBOPLATIN-ETIPOSIDE kemosuna baslandi. Çekilen PET CT de uzak metastaz yoktu sadece yaygin lenf metastazi vardi. Ama annemin yasi(72) ve yaygin lenf metastazi doktoru tedirgin etti tabi ama elimizden geleni yapacagiz dedi. 4 kür KT gördü. Kemoterapiler çok rahat geçti 21 günde bir esimle beraber annemi arabanin arka koltugunu yatak yaparak Istanbul'a götürüp getirdik.Bu arada hem kendi, hem de annemin hastaliginda her an benim yanimda tam destegiyle duran ESIME ne kadar tesekkür etsem azdir. Annem Izmir'de çok mutlu hepimiz bir aradayiz günümüzün en az 12 saati birlikte geçiyor. Onun istedigi de bu zaten. RTde bitti 2 ay sonra kontrolumuz var. Kader ne kadar ilginç degil mi?Annem ve ben ayni doktorda, ayni hastaliktan ve ayni zamanda. Istatistiklere bakilirsa annemle ilgili yenilecek gibi duruyoruz.Ama hiç belli olmaz.Son sözü ALLAH söyler her zaman. ALLAH HEPIMIZIN YARDIMCISI OLSUN
     
    KABUS GİBİ ÇIRPINIŞLAR
    Bu hikayeye nasil baslanir ve nasil bitirilir bilemiyorum.Su an arkadaslarin hikayelerinin bazilarini okuyunca siddetle yazmak istedim. Ben hikayemi yillarca yazmak istedim ama bir türlü elime alamamistim.Kanser takip ekibine vesile olduklari için tesekkür ediyorum. Hikayem hayatta herseyden çok sevdigim annemin gögüs kanseri oldugunu ögrendigim zaman basladi.Annem çok saglikli hayatinda hiç hasta olmamis ,çok çaiiskan bir insandi..Bir gün gögsündeki o kitle bütün hayatimizi degistirdi.Kitleyi fark ettigi ve bana söyledigi gün solugu bügün kaybetmis
    oldugumuz çok degerli profesör ''YAVUZ BOZFAKIOGLU'' nda aldik.Allah rahmet eylesin isini çok yi yapan mükemmel bi dr.du .Ayni gün biyopsi yapilmadan ,çekilen filmler sonucu kanser olma olasiliginin çok yüksek oldugu ama kararin ameliyat sonucunda kesinlesecegini ,aksi durumda gögüs alinarak tedavi edilecegini bize anlatti.Burada en önemlisi annemin verdgi tepki O kendi için endiselenmek yerine her zaman ki gibi benim endiselenmemi engellemeye çalisarak geceyi bitirdik.Ertesi gün ailenin kalanlariyla durumu ben paylastim.Takdir edersiniz ki bundan13 yil önce Türkiye kanser konusunda bu asamaya gelememisti ve bizde her seyi burada birakip ingilterye gitmeye karar verdik.Sonuç her ne çikarsa çiksin tedaviye orada abimin yaninda baslayacaktik. VE ...O 10 yillik kabus gibi günlere basladik.Ingilterede ameiyat oldu gögsü alindi çok metanetle karsiladi hastaligini hepimize moral verdi..Doktorlarinda dedigi gibi henüz 1. evrede bi hastalikti ve ne KT ye ne de RT ihtiyaç vardi.Zorlu bir ameliyat süreciydi.1 ay sonra geri döndük. Bize 5 yil kullanmak üzere Tamoxsifen verdiler. Aradan 2.5 yil geçti annem in boynununsag tarafinda bi sislik farkettik kosa kosa rahmetli Yavuz Bey 'e gittik malum süreç...Biyopsi sonunda (15 günde zar zor çikti sonuç)Annemin lenfoma non hoçkins oldugu sonucuna varildi.Bu metastaz degildi bir insanda görülecek nadir 2 farkli kanserin bir araya gelme talihsizligiydi.Arastirmalar bizi FLORANS NINTINGALE kanser hastanesine getirdi.6 kür KT ile bu isi halledeceklerini söylediler.KT ler bitti sonuç harikaydi.Tekrar birbekleme süreci ve akabinde nüks... kabus gibi tekrar çirpinislar...Her seferinde kirilan ümitler...Annemde tik yok iyilesecegim ne olur üzülmeyin, diyor en kahredicisi de bu. Daha da kötüsü DR.lar onlar size sürekli tedavi alternatifleri sunarlar ,denize düsmüstürsünüz artik ne yapacaksiniz ki hata yapma sansiniz vaktiniz yok ..GÜVENECEKSINIZ!!!!..Sanirsiniz ki O nlar da sizin annenizi ayni derece de sevserler kiyamazsiniz kabul edemezsiniz O nu kaybetmeye .Ne derlerse yapacaksiniz O NU kurtaracaksiniz...Bu arda bütün hayat durur, tek bi sey vardir annenizi kurtarmak,,
    Iste tam bu duygularla su an nerede çalisiyor bilmiyorum YOLUMUZ ..S on umudumuz doktor ...... ......... la kesisti.Bize annemizi kurtarmanin bi yolu oldugunu söyledi.Atladik tabiri caizse.Kök hücre tedavisi o nun son sansiydi 3 KT den sonra O'nu karantinaya alacak ve tüm kani temizlenip yenilenecekti.Havalara uçtuk ve hemen KTlere basladik 5 gün hastanede yatiyo sürekli ilaç aliyorduk .Berbat bi süreci tamamladik tedaviye baslamasi için en az yüzde 30 iyilesme bekliyodu haluk bey sart oydu .Neyse KT ler bitti. Ölçümler yapildi yeterli iyileme yok diye bize bu sansi kullanamayacagini söyledi.Dünya basimiza yikildi.... Düsündük vazgeçemezdik annemiz için yapilacak hala bi seyler olmaliydi Amerika ile haberlestik önemli bir  dr. Su an için isim veremiyorum ama sunu söyleyebilirim ohastanede sadece lenfoma tedavisi yapiliyomus annemin o ana kadar kullandigi ilaçlari ve hikayesini de istedi gönderdik. Sonuç bizi şoka götürdü anneme yanlis tedavi uygulanmisti LENFOMA yerine LÖSEMI!
    ARTIK YAPILACAK HIÇ bir sey kalmamisti.Kök hücre sansini da yitirdi.Kalan zamanini süreyi uzatan ilaçlari alarak büyük bi izdirap içinde geçirdi.
    SONUNDA O 'nu 5 aylik hamileyken kaybettik.
    Oglumu göremedi hala O yanlis tedavi yapilmasaydi deyip duruyorum.Bazan kendimi suçluyorum,neden daha çok arastirmadim,nasil bu hataya izin verdim diye Haa dr. la ugrasmayi kafaya koymustuk tabiki fakat konustugumuz meslektaslari hatayi kabul etmekle beraber altina imzalarini atmaya çekindiler. Dolayisiylada ispatlayamadik. Daha bu aciyi hazmetmeye çalisirken geçtigimiz agustos ayinda ablaminda akciger kanseri oldugu haberi ile yikildim.O da ayri bir hikaye kisaca 4. evre beyin metastaziyla tedavi olmaya çalisiyor.
    BEN NE MI YAPIYORUM?Su an hastasi olan veya hasta oalan herkese sesleniyorum lütfen çok dikkatli olun kirk kere arastirin tek dr. la kalmayin. Bizim ki büyük talihsizlikti isini büyük bi özveriyle yapan annemin ne yazik ki son zamanlarinda tedavisini üstlenen PROF............. a tesekkür ediyorum.
    ------
    PES ETMEYE HAKKIM YOKTU
    Merhaba;
    Benim hikayem bir araştırmayla başladı. Yaptirdigim kolonoskobi sonucunda bagirsak lümenini tikayan bir tümör gözlendi.  Pataloji sonuçlari kötü geldi. Dünyam basima yikildi. 34 yasindaydim, 2 ve 10 yaslarinda iki kizannesiydim.Tanrim hayata dair yapmak istedigim okadar çok sey vardiki simdi ne olacakti !
    Ertesi gün tomografi çektirdim. 2 gün sonra sönuçlari alacaktim. O iki günü ailece aglayarak geçirdik, Hayatimin en zor iki günü oldugunu söyleyebilirim. sükürler olsunki diger organlara siçrama yoktu. Bu  bana mücadele etme gücü verdi. KTÜ deki doktor arkadaslarimin tavsiyesiyle cerrah Ethem Alhan beyin odasinda solugu aldim. Hayatimi anlattim, agladim sizladim Ona çok sey borçliyum bana evladi gibi davrandi, güç ve moral verdi.
    Ameliyat oldum. Ameliyat sonrasi ilk sözüm Babacim seni çok seviyorum olmus.  ( Babam 1 yil önce trafik kazasi geçirmis, sag kolunu kaybetmisti.) Ameliyat sonrasi 2 gün annemle hastanede yattik sonra canim kardesim istanbul'dan geldi ve 5-6 gün bana bebegiymisim gibi bakti.Hayatim boyunca ne zaman ihtiyacim olsa kardesimi hep yanimda bulurum. Canim benim ona çok sey borçluyum. hastanede yatarken doktorumun izniyle kizlarim 2 kez yanima geldi. Hasta yatagimda 2 yasindaki kizimin bakislarini size anlatamam. Ben ona bu süreçte yürek yanginim diyorum. Hastaneye yatana kadar gögsümden süt verdigim yavrum bana yabanciymisim gibi bakiyordu. Bense Allahim hiç olmassa biraz büyüteyim, büyük kizim gibi 10 yaslarina getirmem için bana zaman ver diye dua ediyordum. Onun gözlerine her baktigimda gözlerim doluyordu. Sonra 1 ay evde dinlendim.Patoloji sonuçlari çikti. Adenokarsinom, orta difarensiye. Adenokarsinom, Adenokarsinom, Adenokarsinom..... Tamda gelip beni bulmustu.Hayatimin en güzel en verimli döneminde. 8 yil flörtten sonra evlendigim esimle 12 yildir beraber çalisip didinip arabamizi almis, sahilde dubleks evimizi almis iç dizaynini yapiyorduk. O evle ilgili ne hayaller kurmustuk oysa eve tasinirken bile ben yoktum hastanedeydim.  Sonra kendine gel arzu dedim, bu böyle olmaz: annem, babam, kardeslerim, esim,ve biricik kizlarim gözümün içine bakiyorlardi, dudaklarimda her zamanki gibi gülümseme ariyorlardi. Onlara bu gülümsemeyi borçlu oldugumu düsündüm.  Hayat bana güzel armaganlar vermisti dolu dolu 34 yil yasamistim, simdi hemen pes etmeye hakkim yoktu, bana yakismazdi mücadele edecektim.Isimede devam ettim. Sürekli evde yatan bir anne olmak istemedim. Onkologa gittim. Evrenin B2 oldugunu söyledi.12 seans 14 günde bir kemoterapi almam gerektigini söyledi.3 ayda bir konrol verdi. Simdi bu kemoterapilerin 9'unu aldim, 3 tane kaldi. Çok çok....zor bir sey kemoterapi Allah herkese ve banada kolaylik versin. her zor animda, canimdan bezdigimde sanslisin sen arzu yaninda yakinlarin var, bu tedaviyi alipta evine gidip çocuklarina yemek yapmak zorunda olan insanlar var diye kendime güç vermeye çalisiyorum. Ama  güçlüyüm yasamak için çok güzel nedenlerim var, Allahin izniyle asacagim bunu. Herkesin güçlü olmasini istiyorum, çok zor biliyorum ama biz zor seylerin insaniyiz. Ben zor anlarimda, Allahu Teala bu hastaligi bana kendimi önemsemem gerektigini anlamam için verdi diye düsünüyorum. Hayatla bogusurken kendimi biraz teget  geçiyordum. esim, çocugum, ailem, isim derken kendime çok dikkat etmiyordum. Simdi ben önemliyim, daha relaksim, kolay kolay sinirlenmiyorum, vede daha iyi biri olmaya çalisiyorum.Daha yardim sever, daha duygusal, daha özverili, paylasimci. Yani kendime dersler çikariyorum. Bu hastalikta hasta yakinlarina çok is düsüyor. Asla unutmayin onlarin size çok ihtiyaci var lütfen esinizin, kardesinizin, anne babanizin, komsunuzun......yaninda olun.Içimizdeki canavarla savasirken bizlere yardimci olun, güç verin, yasamamiz için nedenler olun...
    Allah hepimizin yardimcisi olsun.
    ----
    DUA BEKLİYORUM
    Ben 28 yasindayim. Bir kizim var 4 yasinda ögretmenlik son sinif ögrencisiyim eşim ögretmen. Kendimi tanıdiktan sonra yaşadiklarimı sizinle paylasmak istedim. canim annemle doktora gittik. ssk'ya o zamanlar doktorlar muayene etmeden ilaç veriyorlardı.
    Karin sişliğinden anneme gaz giderici ilaçlar verdi. Sonra annemin karni şisti kocaman oldu Bu durumda rahatsizligi artti. babam özel doktora götürdü. annemin karindaki kitle karacigere komsu olacak sekilde büyümüs annem yikildi. 5 tane çocuk var neyse,, Ankarada ameliyat oldu 18 kilo kitle çıkardılar. Babama  1ya da2 sene yasar demisler anneme ve bize söylemediler. Çok kötü bir süreç basladi. ablamgil bana ve 2 küçük kardesime bakmaya basladilar. annem savayti ama olmadi. Allahim onu yanina çagirdi. aradan 1ay geçmeden 9 yasindaki kardesimin akciger kanseri oldugu ögrendik. babam öksürük için götürmüstü ama. yikildik ben depresyona girdim dr kardesime 1hafta yasar demis öyle oldu. babam sansini ankarada denemek istemisti bende okuldan geliyordum arabada gördüm ve son görüsüm oldu. dayimgilde tam yemek için sofraya oturduk kapi çaldi .babamin arkadasi muratin öldügünü söyledi ben çok bagirdim agzimi kapattilar annemden sonra murat çok agir geldi bana. aradan1 sene geçti ablam gögüsündeki sertlik için dr gitti oda meme kanseri oldu.bu kadar olmaz diye bilirsiniz ama gerçek kt aldi isin aldi ama genç bir kiz için çok zor bir durum memesinin alinmasi ablam iyilesti. ben evlendim 5 sene sonra mememdeki fibreodenomlar için kontrol altindaydim. bir dr bana yalvardi biyopsi için ama ben ve esim kabul etmedik aradan 5ay geçti koltuk altindaki kitle için konyada tip fakültesine gittim genel cerrahiye ultrason da dr iyi olmadigini agzindan kaçirdi tabi ben agladim kendim için degil 4 yasindaki kizim için emar biyopsi ve beklenen sonuç KANSER 3EVRE çok agladim ama ikizim için annesizlik çok zor biliyorum. ameliyat oldum sonra 6kt aldim simdi isin aliyorum. esimin ailesinin yaninda kaliyorum .onlar beni anlamiyorlar artik yanlizim derken isin ünitesindeki seyma ve aysenur benim umudum oldular tali dil güler yüzlü meleklerim iyi ki varsiniz. bunu yayinlarsaniz çok sevinirim bana yeni bir umut olur herkesten dua bekliyorum.
    ----
    SEVGİYLE BAKIYORUM
    merhaba,
    Ben 49 yasinda  tanistim meme kanseri ile. Evde keyifle televizyon seyrederken elime gelen bir kitle ile basladi tüm hikayem. ertesi gün hemen arastirmalar sonucu buludugum doktoruma gittim. benden ultrason ve mamagrafi istedi.
    ayni gün ultrasonu ceken doktor bana kanser oldugumu söyledi. o an yikildim. doktoruma gittigimde bu kitleden bir an önce kurtulmam gerektigini ve sonrada metastas yapip yapmadigini arastiracaklarinii söyledi. her gecen gün söylenenler daha agir geliyordu. Ama cocuklarimi daha fazla üzmemek için güçlü durmaya calisiyordum onlarda ayni tiyatroyu bana karsi yapiyorladi. hic bir zaman niye ben demedim bu hastalik gelmisti basa ve bunu yenmek gerekirdi.kisa süre sonra ameliyat oldum Ameliyattan cikinca ilk gögsümü kontrol ettim allahim yerindeydi ama koltuk altim bir cukur gibi oyulmustu adeta cocuklarimin gözleri cakmak cakmakti ne olduguna anlam veremiyordum. Doktorum hassasiyetimi anlamis ve gögsümü almadan tüm kitleyi temizlemisti. ancak alinan kitle büyüktü ve tüm koltuk alti lenflerim alinmisti. Sira patalojiden cikan sonucu beklemeye gelmisti. bir hafta sonra sonuc cikmisti ama oda pek ic acici degildi.Sol memede 22*10 mm uzunlugunda kitle ve alinan 55 lenfin 26sinda kanser hücresi saptandi. evresi 2B idi. cinsi ise agresif.umudum kalmismiydi? ayaktaysam hala umut vardi. o an karar verdim sonuc ne kadar kötü olursa olsun ben kazanacaktim. herzamanki gibi yine dimdik durdum  doktorlarin söyledigi kötü herseye kulaklarimi kapattim. ama tedavi sekline harfiyen uydum. Agir bir tedavi süreci basliyordu artik. 12 hafta boyunca haftada 1 kez kemoterapi oldum. ardindan 6 hafta radyoterapi ve son olarakda 21 günde bir 4 defa kemoterapi oldum. Bu süre kolay degildi elbette benim gibi güzelligine önem veren biri icin saclarinin dökülmesi kas ve kirpiklerimin artik olmamasi rengimin pis bir sariiya dönmesi bile yasama sevincimi bozmadi. hayatimin her döneminden olumlu bir seyler cikarmayida bildim ben. güldüm eglendim herseyden zevk aldim. en büyük duam ise kücücük olan torunlarim ile daha uzun yillarberaber olmakti.artik tedavim biteli 2 sene oldu cok sükür cok iyiyiim. hayata umutla ve sevgiyle bakiyorum. daha yasanacak cok güzel günlerim var biliyorum. hayati, yasamayi, gezmeyi, eglenmeyi, gülmeyi, cocuklarimi, torunlarimi, arkadaslarimi ve kendimi cok seviyorum...
    ----
    O DEĞİL, BEN ONU YENECEĞİM
    Hayatim çok güzel gidiyordu,orta okulu bitirmis ve yeni bir yasama baslamistim lise hayati,yeni arkadaslar, yeni çevre bunlar gerçekten güzel seylerdi. Sinifimi ve arkadaslarimi sanki senelerdir taniyor ve hep onlarla vakit geçiriyor gibi çok benimsemistim.Öle böyle derken zaman o kadar çabuk geçmistiki ilk dönemi bitirip ikinci döneme girmistik hersey çok güzel gidiyordu.
    Hayatimdan çok memnundum ve de cok mutlu bir zaman geçiriyordum ayni zamanda atletizmle ugrasiyordum,antremanlarima ve yarislarima gidiyordum devamli spor ve okul derken hareketli bir hayatim vardi..Ayni zamandada okulun bu seneki 19 mayis dans çalismalari için dans grubundaydim onunda antremanlari falan derken hem yorucu hemde bi yandan eglenceli bir dönem geçiriyordum.
    Eee tabi bir yandanda bu seneybitirdikten sonra hangi bölümü seçsem diye düsünüyor ve bir kararsizlik yasiyordum.
    Artik ikinci dönem basliyali 2 ay omustu ve bu süreçte bi çok seyle ugrasmak sinavlar,spor.dans çalismalari derken kendimi çok ama çok halsiz hissetmeye basladim sankii yasamiyor gibiydim öle bir yorgunluk vardiki üzerimde kendimi yasli insanlardan farksiz hissediyor yaptigim hiç bir seyden zevk almiyor ve devamli uyuyordum. okula geldim zamanlar yerimden kalkamiyordum herseye üseniyordum kantine gidip yemegimi almaya bile üsenir olmustumkii iste bana garip gelen soruda suydu ; Bu kadar hareketli bir yasam sürerken bu kadar aktif bir insanken ne olduda bu duruma geldim böle hayattan tat almamaya basladimda bu kadar yorgun herseye üsenen bir insan oldum? Bu soruyu kendime soruyor ama bir yanit alamiyordum artik bu yorgunluktan öte bir durum olmustu devamli uyuyor günümün yarisindan çogunu uyuyarak geçiriyordum. 
    Bu durumdan hem sikayetçiydim ama hemde kendimi düzeltemiyordum. Bu durumdan benim sikayetçi oldugum kadar ögretmenleimde artik durumu anlamis ve bu durumdan rahatsiz olup beni yanina çagirmasi bana çok garip söyleyip velinle görüsmek istiyorum dedi. Eee haliyle bende bu durumu hiç umursamadim ve aileme bisey demedim. Sonra bu halsizliklerim dewam etti ve annem bu durumdan çok rahatsiz oldugunu söleyip beni doktora götürmek istedigini söyledi bende biseyim yok dans,spor,okul hepsi bir arada olunca böle olmusumdur deyip onlari bahane edip gitmek istemedigimi söyledim.Tabi annem direk kaç senedir spor ve okul hayatin birlikte sürüyor bunca zaman seni böyle görmedim mutlaka gidecegiz diyip son noktayi koydu.  Doktora gidip vitamin yazdiricamizi söyledi.Ertesi gün okula gitmedim sabah erkenden doktora gittik doktor beni kapidan görür görmez sok oldu dedi sen sapsarisin senin neyin var sarilik sandi beni basta muayne etti dedi sarilik degilsin peki ya nesin anliyamadigi için kan tahlili verdi vede anneme ne olursa olsun bunlari yaptirip hemen bana getirin dedi.Bizde yaptirdik ve götürdük doktor kanimin asiri derecede düsük oldugunu söyledi ve acil olarak göztepe ssk ya gitmemi söyledi.Ben ve annem çok telaslanmistik ve hemen dinleyip göztepe ssk ya gittik.. Beni hemen acile yatirip bana kan taktilar.Sonra neden kanimin bu kadar düsük oldugu arastirilmaya baslandi..  15 gün boyunca acilde yattim her gece kan takiliyordu ama nedenini bilmiyorduk arastiriliyordu bazi degerlerim hep düsük çikiyorlardi. biseylerden süpheleniyorlarmis ama bundan emin olamiyorlardi.ve bir gün son asama olarak bana KEMIK ILIGI yapcaklarini söylediler bunun ne oldugunu o zamanlar bilmiyordum. sordum ve kemigimden belden bi su alacaklarini birseye bakacaklarini söylediler. gerçektende öyleydi iligimden bir sivi aldilar iste bu aldiklarii sivi belkide benim hayatimin bundan sonrasinda neler olacagini belirleyecek bi sonuçtu. Sivinin sonucu 1 hafta sonra çikti ve bunun sonucunda bana LÖSEMI tanisi koyuldu...  Anneme söylendi tabi ben daha hiç bisey bilmiyorum.. hep soruyorum ne zaman eve gidicem neyim var diye hep 1 hafta sonra diyip geçistiryorlar birseyin yok diyip duruyorlar. Tabi kim inanirki buna o kdr 20 gün yatiyorum hala biseyin yok diyorlar. ve bir sabah asistanlar toplanip basima geliyorlar. seni asagidaki bölüme indiricez diyorlar..asagadaki bölümde ne hani evime gidicektim dedigimde ise bana su yaniti veriyorlar... asagidaki bölüm daha rahat odalar özel 2 kisilik rahat etmen için seni oraya aliyoruz diyorlar bana..bölümün ismini sordugumde hematoloji diyorlar.Eee tabi yasamadan bilemiyor insan hematoloji diyince hiç bisey anlamadim nerden biliyimki ben kanserim buraya kanser hastalari gelir.. nese indim o bölüme kapisinda içeri girdik...  Tabi bu bölüme indim gene kimse bana bisey söylemiyor ne oldumu bilmiyorum bir haftada bana takilan ilaçari takip ettim internetten arastirdim isimlerini ve bu ilaçlarin kanser hastalarinin tedavilernde kullanildgini okudum.. iste bunu okudugum an sok olmustum neye ugradigimi sasirdm dona kaldim. ertesi gün doktor odama geldginde ne zaman çikacagimi sordum hastaligimi bilmiyor gibi bana sadece söylenen su oldu kaninda mikrop var bu yüzden uzun bi tedavin var dendi bende kendimi tutamayip kanser oldugumu biliyorum neden benden sakladiniz dedimm.! bana nasil söyliyeceklerini bilmediklerini ve psikolog yardmiyla söyliceklerini söylediler. ama artik ne degisirkiii ben bunu ögrenmistim kanserdim... iste asil YASAM MÜCADELESI bundan sonra basliyordu. önemli olan bundan sonrasiydi burdan çikmanin iki yolu vardi.. YA SAG YADA ÖLÜ.  Bu biraz kader biraz sans birazda benim elimde olan biseydi en basta asla pes etmiyecekk moralini bozmayacakk ve en önemliside O BENI DEGIL BEN ONU YENECEGIM diyebilmekti.. kanser oldugumu kabullendim vee artik önümde çok uzunn 1-2 senelik bi tedavi sürecim vardi tek seyim bu hastaligi yenip burdan sag çikmakti onun beni yenmesine izin vermek degildi ben onu yencektim bunu kafama koymustum.. ben ondan güçlüydüm çünkü.. Hemen kemoterapi tedavilerim baslamisti.. 1 ay gibi bi süre sonra yavasss yavass saçlarim dökülmeye baslamisti. ve bana gelipp üzülerekte olsa saçlarimin kesilmesi gerektigini. tamamen kazinmasi gerektigi söylendi yoksa öle kendiliginden döküle dökülee yok olcakti.. ama onlar döküldükçe ben kötü oluyordum.. 1-2 güne odama kuaför gelipp saçlarimi tamamenn kazimislardii iste böyle yavasss yavasss bir çok seyimi kaybediyordumm.. önce saçlarim.. sonra git gide erimeye basladimmm çok zayifladim.. 1-2 sene boyunca kardesimi göremedim yanima hiç kimse giremiyordu.. yasaktii... her sabah kalktigimda aynada kafama bakiyordum aynada gördügüm ben bana yabanci geliyordu.... ama bunuda atlatip kendimi toparladim tekrar ve tedavime baktim gene kemoterapilere devamdi..  kemoterapinin ilerleyen zamanlarimda aldigim ilaçlar kolumu yakti.. kolumda iz kaldi ben bu genc kizdim her korkuyordum tedavinin basinda böyle oluyorsa kim bilir sonuna dek neler yasarim diye düsünüyordum hep.. kan degerlerim düsüyordu zaman zaman kirmizi kan veya sari kan almam gerekiyordu ee zaman geçtikçe artik damalarin bile bulunmuyordu aci çekiyordun hep sürekli delik desik olmak her gün bunlari yasamak.. eritiyordu beni ama en basta bu bölüme girerken karra verdigim gibi ben burda cikicam diyordum hala her seye ragmen.. heleki en aci seyy tedavi görürken orda arkadas edindigin insanlarin ölmeleriiii.. onlari kaybetmen o kadar aci biseyki anlatamam.. o kadar çok ölü çiktiki ben orda tedavi görürkenn deliricek zamanlara kadar geldim ama genede pes etmek yoktu... ve iste doktorum sabah gelip güzel haberi verdiii kaç aydir görmedigim kardesimi görecektimm bana 4 günlügüne eve gidebilecegimi söyledi buna o kadar çok sevindimki anlatamam bu beni en mutlu eden sey olmustu.  kaç aydir çikamadigim bu odadan çikiyordum kaç aydir disarinin havasini bile solumamistim çikicaktim yarin evime gitcektim 4 günlügünede olsa kardesimi görecekktim disari adim atacaktim iste bu yapacagim seyler size su an normal gelen seyler olsada bana bu zamanlari yasarken yaptigim en önmli seydi bu benim içinn ve eve cikig kardesimn yanina gtmistim.. ama kardesim beni görünce sok olmustu çünkü artik saçlarim yoktu keldim.. bana ne kadar belli etmek istmesede gözleri dolmustu bana simsiki sarilip beni çok sevdigini söylemisti. iste o an ölmeden kardesimide gördüm ya daha baska bisey istemem dedim... hastanede gecmeyen zamanlar evde çok cabuk gecmisti 4 gün bitmistiii ve artik gene hastaneye o odalara... dönüs vardi gene yasam mücadelesi vermek vardi... döndüm ve kempterapi tedavim gene devam ediyordu. bu süreçteee yürüyemez yataktan kalkamaz zamanlarim oldu sürekli bayginlik geçirdigim dönemler geçirmistim... vee bu dönemleri geçirirken doktorum tedavinin sonuna yaklastigimi artik son 1-2 ayimin oldugunu bu kemoterapilerimide alinca bi sorun çikmassa tedamin son blucagini söylediii. ben mutluluktan havalara uçmustum... ve sonunda o gün geldiiiiiii..  son bi haftamida bitirmistimmm tedavim son bulmustu ben bunu yapmistim.... yenmisttimmm bu seyii benn doktorum tedavimin bittigini ve 1 hafta isin tedavisi yani radyoterapi aldiktan sonra tamamen son bulacagini sadece artik kan tahlilleri kontrellerine gelicegimiii artik evime dönecegimi okula gidicegimii söyledi.... bu benim içinnn en mutlu haberdiii radyoterapimide bitirdikten sonra evimee dönmüstüm artik hastane yok tu. ilaçlar yoktu delik desik olmak yoktu.... BEN BU HASTALIGI YENMISTIMM BITIRMISTIMMMMMM... Ben bu hastaligi geçirdigimde lise 1 okuyordum 15 yasindaydim arkadaslar simdi ise ben 17 yasindayimmm okuluma gidiyorum... saçlarim uzadi... mutlu bir yasam sürüyorum sadece kontrollerim dewam ediyor o kadarr yaniiii bu hastalikta pes etmek yok ne olursa olsun... O BIZI DEGIL BIZ ONU YENECEGIZ DICEZZ.... HAYAT DEGERLII YASAMAYA DEGER... HERSEYINNN BIR ÇARESIII VARDIR..UNUTMAYALIMKII INANMAK BASARMANIN YARISIDIR... Benimde hikayem bu sizlerle paylasmak istedim..
    ------
     
    EĞER NEFES ALABİLİYORSAK, HALA UMUT VARDIR
    Muhteşem bir tatil sonrası evdeyiz. O zaman 1.5 yaşında olan kızımı anneme bırakıp tatile çıkmıştık. Tatil bitmiş eve dönmüştük nihayet. Kızımla yerde yuvarlanıp, hasret gideriyoruz. Epey yorulduk. Koltuğa uzanmış dinleniyorduk. Elim birden sağ göğsüme gitti. Sağ göğsümün iç tarafında elime küçücük bir sertlik geldi. İyice baktım, evet orda bir kitle vardı. Hemen diğer göğsüme baktım. Öyle bir setlik yoktu onda. Eşime söyledim. O kadar küçüktü ki önce bulamadı. Sonra iyice inceleyince buldu. Aman şu kadarcık şey önemli bir şey olamaz dedi. Bende öyle düşündüm aslında. Ama içime bir kurt düştü. Ki ben hiç evhamlı biri değilimdir. Ama hep garip bir şekilde meme kanserinden korkmuşumdur. Acaba hangi doktora gitmek lazım, onu bile bilmiyorum ki. Ertesi gün jinekoloğuma gittim. Muayene etti. Benim alanım değil ama seni iyi bir cerrah’a göndereceğim birde o baksın dedi. Hemen o gün dediği doktora gittim. Muayene edip, bir sürü sorular sordu. Ultrason istedi. Çektirdim. Fibrokist çıktı.O zaman doğum kontrol hapı kullanıyordum. İlacı bırakıp 2 ay sonra tekrar gelmemi istedi. Yaşım çok genç olduğu için kötü bir şey düşünmedi. İçim rahat etmemişti. Ben arkadaşımız da olan başka bir cerraha daha gittim. O ultrasana baktı. İstersen birde biyopsi yapalım, içimiz rahat etsin dedi. Peki dedim. Biyopsi yapıldı. Sonucu heyecanla bekliyorum. Ve sonucu aldık. TEMİZ. Oh be işte şimdi rahatladım. Eşim ‘ben sana demedim mi diye’ şakalaştık hatta. Nasılsa her şey yolunda diye doğum kontrol hapını bırakmadım. Aradan 3-4 ay geçti. Hiçbir şikayetim yok. Ama kitle inanılmaz bir hızla büyüyordu. Artık dokunmadan da belli oluyordu. Ağrı sızı hiçbir şey yok. Bir gün tamamen tesadüf arkadaşımız olan, ikinci gittiğim doktorumla karşılaştık. Ne oldu senin şu kitlen diye sordu. Bende çok büyüdü, ama ağrı sızı yok dedim. Yarın hemen hastaneye gel bakayım dedi. Akşam eşime anlattım. Hatta ‘canı sıkılıyor bu doktorun’ diye söylendim de. 1-2 gün sonra söylene söylene gittim hastaneye. Muayene etti. ‘Gel biz bu kitleyi alalım, hoşuma gitmiyor’ dedi. Nasıl alınacak diye sordum. Önemli değil küçük bir operasyon dedi. Ben düşüneyim dedim. Aynı gün ilk gittiğim prof.doktora gittim. Tabi bana çok kızdı. Bu kitle bu kadar büyüyene kadar nerdeydin diye. Diğer doktordan bahsettim. Bana kitleyi alalım diyor dedim, siz ne dersiniz. Olmaz öyle şey dedi. Tru-cut biyopsi olması gerek dedi. Tekrar ikinci gittiğim doktora gittim. Prof. Tru-cut yapılması gerek diyor dedim. Gerek yok böyle bir şeye, hem tam sonuç vermeyebilir bu test dedi. Kafam allak bullak olmuştu. Sürekli eşimle konuşuyorum ne yapalım diye. Eşim başından beri bir şey olmadığına inandığı için tru-cut biyopsisine gerek yok, aldır gitsin dedi. Ve basiretim bağlandı. Tamam dedim. 2. doktora gidip alalım dedim. Ameliyatla kitle alındı. Doktor odama gelip ‘kitleyi aldık ve patalojiye gönderdik. Eşine telefon numaralarını verdim sakın ihmal etmeyin yarın sonucu alın’ dedi. (Ama ben sonradan öğreniyorum ki, ameliyatta kitle çok sert olduğu için tamamını alamıyor, alabildiği kadar alıp, kapatıyor) Ben Salı günü ameliyat olmuştum. Çarşamba günü aramadım daha çıkmamıştır diye. 2 gün sonra, Perşembe günü pataloji merkezini aradım. Çıkmadı dediler. Cuma aradım. Çıkmamış. Ameliyatı yapan doktoru aradım. Çıkmadığını söyledim oda çok şaşırdı. Ama ben iyice korkmaya başlamıştım. Korkuyorum ama, kötü bir şey çıkacağını aklıma bile getirmiyorum. Ve cumartesi günü nihayet bizi aradılar. Sonucunuz çıktı. Doktor sizi bekliyor dediler. Ben gelemem şimdi, bana sonucu fax ile gönderin dedim. Olmaz doktor sizinle görüşmek istiyor dediler. O an içime bir ateş düştü. Ama alev almıyor. Hala bir umut var içimde. Eşimle beraber apar topar çıktık. Bizi içeri aldılar. Çok sevimli bir doktor. Bana çok daha genç duruyorsunuz dedi. Başladı anlatmaya. Hiç susmuyor ama. ‘tekrar ameliyat olmam gerekiyormuş, göğsümün tamamını alabilirlermiş, çok uzun ve yorucu bir tedavi süreci geçirecekmişim, moralimizi yüksek tutmamız gerekmiş, birbirimize destek olmamız gerekmiş…….’ İçimden ne diyor bu adam diyorum. Birdenbire ben KANSER miyim dedim. Eşimde doktorda şaşırdı. HAYIR dedi. Evet doğru duydum HAYIR dedi. Lavaboyu kullanmak üzere izin isteyip, odadan çıktım. Çıktım ki bana söyleyemedi tamam, bari eşime söylesin dedim. Geri geldiğimde hala bir şeyler anlatıyordu. ‘Keşke tru-cut biyopsi olsaydı daha iyi olurdu gibi’ Dikkatle eşimin yüzüne bakıyorum. Bir değişiklik var mı diye. Yok. Bıraktığım gibi. Raporu verdiler ve çıktık. Bir sürü anlamadığım terim yazıyor. Kanser kelimesi arıyorum. Yok öyle bir şey de yazmıyor. Eve geldik. Herkes deli gibi bizi arıyor. Doktor ne dediyse anlattık herkese. Ertesi gün yani Pazar günü ameliyatı yapan doktor aradı. Sonuç belli oldu mu, raporu aldınız mı? diye. Bizde rapor çıktı, aldık dedik. Bana okuyabilir misiniz dedi. Eşim aldı telefonu. Okumaya başladı. - ÖYLEMİ, - EMİN MİSİMİZ, - KESİN Mİ, - NASIL OLUR? …………………………………………?? ?…………………………………. Son duyduklarım bunlardı. Nihayet gerçeği öğrenmiştim. Öğrenmez olaydım. Aylardan şubat ayıydı. Hava çok soğuk. Boğuluyorum sandım. Kendimi dışarı zor attım. Ve hayatımın sonuna kadar pişman olacağım sözler maalesef ağzımdan dökülüverdi. Allah’ım sana isyan etmiyorum. Ama madem bana bu hastalığı verecektin, kızımı niye verdin. Onu nasıl bırakırım ben.(ALLAH’IM NE OLUR AFFET BENİ) O an tek hissettiğim buydu. Oysa kızım benim yaşama sebebim olacaktı. Sonra birden annem aklıma geldi. Saatlerce bunu düşündüm. Allah’ım nasıl söylerim, ‘anne kızın KANSER oldu’ nasıl derim. Eve geri geldim. Saat 22.00 civarı birden kendimi çok güçlü hissettim. Annemi aradım. Sizinle bir şey konuşmam gerek dedim. Annem babam, kardeşlerim toplanmış beni bekliyorlardı. Her şeyi anlattım. Bana soru sormalarına izin vermeden, kaçarcasına çıktım. Yüreğim yangın yeri. İçime düşen ateş, baba evinde alev almıştı artık. Babamın evi yanıyordu artık. Ama üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Şimdi ne olacaktı. Beynim bomboş. Ben bu dünyada değildim artık. Kendimi, kızımı, eşimi, ailemi hiç birşeyi düşünemiyorum. Ağla be kadın. Yok. İçimden ağlamak gelmiyor ki. Dedim ya BEN BU DÜNYADA YOKUM Kİ. Ertesi gün pataloji raporunu alıp, ilk gittiğim prof. Doktora gittik. ‘Neden beni dinlemediniz, neden kafanıza göre iş yaptınız’ gibi sözler bekliyordum. Hiçbirşey söylemedi. Muhteşem adam diyorum ben artık ona. Hemen defterini açtı 4 gün sonraya gün verdi. Hemen ameliyat olman gerek dedi. Göğsünün tamamını alacağız dedi. Hiçbir şey hissetmiyorum. Şubat’ın 10’u ameliyat olmam gerek. O güne kadar yüzlerce tahlil, tomografi, röntgen, kemik sintigrafisi vs.. hepsi yapılıyor. Metastaz var mı diye. Çok şükür bir şey çıkmıyor. O günden sonra ben dilsiz olmuştum sanki. Eşim daha güçlü. Onu güçlü görünce bende biraz daha iyi oluyorum. Kimseye bir şey sormuyorum, Kimseyle konuşmuyorum. Kendimi dünyaya kapattım. Zaten BEN BU DÜNYADA YOKUM Kİ. Evim ne kadar kalabalık, telefon susmuyor. Çıldıracağım. Kimseyi istemiyorum, kimseyi. Gelenler, arayanlar moral bozmaktan başka bir işe yaramıyordu. Herkes yarın ölecekmişim gibi bakıyorlardı. Hatta o zaman bana çok acı veren bir olay olmuştu. Bir yakınımız beni ziyarete gelmişt. Nerdeyse açık açık ‘çok yazık oldu, bari Allah çocuğuna bağışlasa’ dedi. Onu duyduğum an bittim. Eşim delirdi. Nasıl olur, nasıl bir vicdan, nasıl bir cahillik. Beynimden gitmiyordu o sözler. İnanmayacaksınız ama, benim tedavilerim daha bitmemişti , o kişi hayatını kaybetti. Aniden. İnanamadım, çok üzüldüm. Yani ölüm Allah’ın emri. Hasta olan değil, zamanı gelen ölüyordu. Ve artık telefonlara da çıkmıyorum. Evde kim varsa o bakıyor. Beni soranlara uyuyor dedirtiyorum. Eve de kimseyi istemiyorum. Bana acıyarak bakmalarına dayanamıyorum. Vücudum bana ihanet etmişti. Kendimden nefret ediyordum. Adını koyamadığım bir ruh halindeydim. Utanıyordum galiba. Evet UTANIYORDUM. Sanki yüz kızartıcı bir suç işlemiştim. Bu dönemde kızım ne yapıyordu, hiç hatırlamıyorum. BEN BU DÜNYADA YOKUM Kİ.Sadece bedenim buradaydı. 8 Şubatta hastaneye yatıyoruz. Ben, annem ve eşim. Doktorlar geliyorlar, sorular, sorular boğuluyorum sanıyorum. ‘Saçlarım dökülecek mi?’ diye soruyorum. Evet diyor. Doktorlar çıktıktan sonra eşime, ‘ Oh be şu boyalı saçlardan nasıl kurtulurum diye düşünüyordum’ diyorum, gülüyorlar. Hala arsız bir umut vardı sanki içimde. Ameliyat olurum biter sanıyordum, bana o tedavileri yapmazlar sanıyordum. Ama üzülmemem gerek. Annem yanımda. Bana olan oldu, bari o daha fazla üzülmesin. Annem kalkıp lavaboya gidiyor, içerde hıçkırarak ağladığını duyuyorum. Yapma anne ne olur….. Ameliyat günü sabah erkenden kalkıp, banyoya gidiyorum. Son kez göğsüme bakıyorum. İçim acıyor. Canım annem dualar okuyup duruyor, ziyaretçiler gelmeye başlıyor, boğulmaya başladım yine. Tahammülüm yok kimseye. Hemşireler gelip beni alıyorlar. Ah be annem ne olur bakma bana öyle … Uyandığımda her şey bitmişti. O geceyi ağrısız geçiriyorum. Kimseyle konuşmuyorum. Ertesi gün doktorum ve beraberinde bir sürü doktor odama geliyor. Pansuman yapacaklar. Allah’ım herkes görecek şimdi, çok utanıyorum. O an yok olsam oradan. Sargılarımı açıyorlar, ben kafamı çeviriyorum. Doktorum ‘bakmak zorundasın, ne kadar çabuk görürsen ameliyat yerini,o kadar çabuk kabullenirsin’ diyor. Hayır diyorum görmek istemiyorum. Ertesi gün yine geliyorlar, yine sargıları yeniliyorlar ve ben yine bakamıyorum. 2 gün sonra evim hastaneye çok yakın olduğu için beni taburcu ediyorlar. Evime geliyorum. Evim yine çok kalabalık, telefon yine susmuyor. Akşama doğru nihayet kimse kalmıyor. Ameliyat yerime bakmak istiyorum. Odama gidiyorum. Gözlerim kapalı soyunuyorum. Ama yok gözlerimi açamıyorum. Giyiniyorum. 2 gün daha geçiyor. Eşim ‘hadi diyor beraber bakalım’ diyor. Hiç sesimi çıkarmıyorum. Soyunup, nihayet gözlerimi açtım. Çok garip ama, hiçbir şey hissetmiyorum. Düşündüğüm kadar kötü değil. Ben çok daha kötü bir görüntü bekliyordum. Gece kızım ve eşim uyuduktan sonra, tekrar ameliyat yerime bakıyorum. ‘31 yaşındaydım. Bu yaşıma kadar hep başkalarını düşündüm. Kendim için inatla hiçbir şey yapmadım. Aman üzülmesinler, kırılmasınlar, her zaman önce başkaları geldi hayatımda, her şeyi içime atardım. Aynaya baktım tekrar, işte dedim kendi kendime, bak hayat göğsüne madalyanı taktı…. hayırlı olsun…. Ben, bu hastalıkla savaşmayı hiç düşünmedim. Yenerim ben bu hastalığı vs.. hiç demedim. Kendimden vazgeçmiştim. Ben baştan kaybetmiştim. Doktorlar ne derse onu yapıyorum, hiçbir şey sormuyorum.Tek korkum, benden bir şey saklamaları, eşime ne yeminler ettirdim, benden bir şey saklamasın diye. Bir gece tüm cesaretimi toplayıp, eşime ‘bana ne olacak şimdi’ diye sordum. Ve baştan beri güçlü görünen o koca adam BİLMİYORUM diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu olanlardan beri, İlk defa biri benim yanımda ağlıyordu. İçim parçalanıyor, ne hakkım vardı onu bu kadar ağlatmaya, ANNEM’i hiç düşünemiyordum bile. Ama ben hiç ağlamamıştım, İlk defa o gün ağlıyorum. Allah’ım inanamıyorum. Başıma neler geldi böyle. İnsan bu yaşta kanser olur mu hiç. Hayat benden sonra devam edecek, kızım büyüyecek ve ben onların yanında olmayacağım. Çok ama çok canım yanıyor. İnsanın kalbinin ağırdığını hisseder mi? Kalbim ağırıyor, canım yanıyor. Ne kadar ağladığımı bilmiyorum. Hastaneden çıktıktan 10 gün sonra, ameliyatımı yapan cerrah beni arıyor. Pataloji raporu çıkmış. Ameliyatta 41 Ad. Lenf nodu çıkarılmış ve hepsi negatif çıkmış. Yani lenf yayılımı yokmuş. İyi bir şey galiba, eşim deliler gibi seviniyor. 20 gün sonra onkolog randevusuna gidiyoruz. Korkudan titriyorum. Doktor hemen bugün başlayalım diyor. 21 günde bir 6 kür kemo olarak tedavime karar verilmişti.. Korkudan ağlamaya başlıyorum. Nasıl bir şey bilmiyorum ki. Daha doğrusu duyduklarım çok korkunç şeylerdi. Hastaneye gidip, işlemlerimizi yaptırıyoruz. Ama geç kaldığımız için o gün alamıyorum tedaviyi. Ertesi gün annem ben ve eşim daha rahat gidiyoruz. Onların yanımda olması güçlü hissettirdi beni. İlaçları damarlarımdan vermeye başlıyorlar. Eve geliyoruz, ben beklemeye başlıyorum. Midem bulanacak diye, ama bir şey olmuyor. Ertesi gün de bir şey yok. Seviniyorum. Ama 3. gün yataktan çıkamıyorum. Yapıştım kaldım. İnanılmaz midem bulanıyor, ilaç kokusu geliyor burnuma sürekli ve korkunç bir halsizlik. Yerimden kalkamıyorum. Onkoloğum 17. günden sonra saçlarımın döküleceğini söylemişti. Kendi kuaförüme gidemem, istemiyorum. Eşimle çıktık evden, kuaför arıyoruz. Herhangi boş bir kuaföre gidelim dedik. Bulduk bir yer, ben oturdum. Ama ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Kuaför nasıl keselim diyor, 3 numara olacak diyorum. Nasıl yani, emin misiniz diyor. Allah’ım kaçmak istiyorum ordan. Gözlerimi kapatıyorum ve saçlarım gidiyor. Daha önce aldığımız peruğu çıkarıyorum, kuaför anlıyor her şeyi. Peruğu kafama göre yerleştirip, çok güzel bir şekil veriyor. Çıkıyoruz kuaförden, herkes bana bakıyor sanıyorum. Evde de peruğu çıkarmıyorum. Eşim ‘ne olur çıkar kısa saç çok güzel oldu diyor’ ama utanıyorum yinede çıkaramıyorum. Geç saatte kafam çok terlediği için çıkarmak zorunda kaldım ama. Kızım beni öyle görünce korkup ağlamaya başlıyor. Bende odaya saklanıyorum. Deliler gibi ağlıyorum. Allah’ım ne olur yardım et bana. Ben nasıl baş edeceğim bunlarla. Sonraki 1 hafta içinde tüm saçlarım döküldü. Kızım kış güneşim benim…Kızıma doğduğu gün ve her doğum gününde 1 tane mektup yazmıştım. Her doğum gününde de yazacaktım. 15 yada 16 yaşına geldiğinde de beraber okuyacaktık o mektupları. Hep bunu hayal etmiştim. 3 tane mektubu vardı. Bir gün oturup hepsini yırttım o mektupların. Anlamı yoktu artık o mektupların. Ben o yaşlarında yanında olamayacaktım ki. Eğer bensiz okuyacaksa, anlamsızdı. Belki bencillikti yaptığım, dayanamazdım ben buna. Her kemo tedavim, öncekinden daha zor geçiyordu. Halsizlik, beni mahvediyordu. Ağzımdaki ilaç kokusu delirtiyordu. Aynalara bakamıyorum. Korkunç görünüyorumdur herhalde. Sanırım 5. kemo tedavimi aldığım dönemdi. Evlilik yıldönümümüz gelmişti. Eşim beni akşam yemeğe götürecekti. Uzun zamandır ilk defa gece dışarı çıkacaktım. Makyaj yapmak için aynanın karşısına geçtim. Rimeli gözüme götürdüm, yok gitmişler, kirpiklerim dökülmüş. Kaşlarım neredeyse kalmamış. Hiç aynaya bakmadın mı be kadın. Deli gibi ağlıyorum….. 6 kür tedaviden sonra, 25 seans radyoterapi aldım. Cerb2 testimin pozitif çıkması nedeni ile de 9 ay (12 kür) herseptin tedavisi aldım. Bu dönemde psikolojik yardım almak zorunda kaldım. Çünkü kendimi tamamen kapatmıştım. Aslında ölümden de korkmuyordum. Hiç ama hiçbir şey hissetmiyordum. Kendimden o kadar vazgeçmiştim ki, tek bir şeye odaklanmıştım. Benden sonra kızıma kim iyi bakar. Çevremdeki herkesi, ama herkesi tek tek inceliyordum. İşte o dönemde, kızımın doktoru (muhteşem kadın), bana sürekli olarak ‘bir çocuğa annesinden daha iyi kimse bakamaz, kızına da sen bakacaksın, iyileşmek zorundasın, kendini mi kızını mı daha çok seviyorsun’ diyordu. İYİLEŞMEK. BEN. Nasıl olur. Olabilir mi ki acaba. Nasıl oldu, ne zaman oldu bilmiyorum ama, bir şekilde toparlandım. Hayata bir yerlerinden tutundum. Terapiler ve kızımın doktorunun telkinleri sonucu kendime inanmaya başladım. İyileşmek zorundaydım, başka şansım yoktu. Hayata, kızıma, aileme, sıkı sıkı tutundum. Ben iyi oldukça, onlar da iyi oldular. Evde kahkaha sesleri tekrar duyulmaya başladı. Şu anda 6 aylık kontrollerim devam ediyor. Şimdilik bir sorun yok. İnşallah da olmaz. Hayata kaldığı yerden devam ediyorum. İşime tam gün olarak geri döndüm. Allah’a en büyük duam kızım, (kış güneşim) kendi ayakları üzende duruncaya kadar bana zaman tanıması. İşte benim gerçek hikayem. Şöyle de bir durum vardı. Beni eşim ve kızımın doktoru dışında kimse ağlarken veya morali bozuk görmedi. Herkes şaşırıyordu, nasıl bu kadar güçlü olabiliyor diye. Ama içimde yaşadıklarım, yani asıl BEN bu anlattıklarım. Ne büyük bir çelişki değil mi. Hala hatırladıkça, film izlemişim gibi geliyor. Ama hala, bazen içim acıyor. Veeee eğer ben bugün buradaysam, tüm yaşadıklarımı birileriyle paylaşmaya cesaret edebilmişsem, yapmam gereken bir şey daha var demektir. Kızıma (kış güneşime) tekrar mektuplarını yazmam gerekiyor. Her doğum gününde. Hem kimbilir belki zamanı gelince beraber okuruz. Hastalığın bana bıraktığı diğer izlere gelince. Herkes stresten uzak kalacaksın, kendin için yaşayacaksın diyip duruyorlar. Hayatımı değiştirmem söz konusu değil. Hem içindeki ben olduktan sonra değiştirmenin ne faydası varki. Stresten uzak durmak demek, hayattan uzak durmak demek. Ve ben her şeyiyle hayatın içindeyim. Bunun için değilmiydi, tüm yaşadıklarım, korkularım. Hayatın içinde olmak. Sadece çok ağır 1-2 yükümü üzerimden atabildim. Ama sinirlerim harap olmuş durumda. Tahammülsüz, korkak biri oldum. Evet hayattan korkar oldum. Ya bana yine oyun oynarsa. Hayal kurmaktan korkar oldum. Ya gerçekleştirecek kadar zamanım olmazsa. Bazen kendimi hayal kurarken yakalıyorum. En çokta kızımla ilgili hayaller. Sonra kendime geliyorum. Kızıyorum kendime. Biliyorum kendime eziyetten başka bir şey değil, ama elimde değil. EN BÜYÜK HAYALİM, HAYAL KURMAK oldu. Maalesef hastalığın bana bıraktığı en kötü iz bu. Plan yapamamak. Her şeyle başa çıkıp, tolere edebildim. Ama bunu yenemiyorum. Korkak biri oldum çıktım. Lütfen kendinizi bırakmayın. Ben hastalığımı bu kadar depresif, bu kadar ağır geçirmeyi hiç istemezdim. Ki erken teşhis edilmiş bir meme kanseri hastasıydım. Hayatımdan 2 yılı kaybetmiştim. Hasta da olsam bana aitti o 2 yıl. Kendime hep şunu tekrarladım. Eğer sona doğru yaklaşıyorsam, son zamanlarımı ağlayıp sızlayarak geçirmek istemiyorum, yok eğer öyle değilse de boşuna ağlayıp sızlamış olmak istemiyorum. Anneme ve eşime ne kadar teşekkür etsem azdır. Onlar benden hiç vazgeçmedi. Bende kendimden vazgeçmeyeceğim. …. Ve ne olur siz, bu hastalığın savaşçıları, sizde vazgeçmeyin. HAYATTAN, KENDİNİZDEN, SEVDİKLERİNİZDEN.
    Kaynak: http://www.estanbul.com/kanseri-yasayandan-gercek-hayat-hikayesi-233626.html
    ------
     
    DENEYİMLİ KANSER YENİCİSİYİM
    Günümüzün en yaygın ve en korkutucu hastalığı kanser. Ne zaman televizyonu açsak ona karşı alınacak tedbirler ve yeni tedavi yöntemleriyle karşılaşıyoruz. Herkesin çevresinde en az bir tane kanser hastası var. Her yıl 11 milyon kişi 21. yüzyıla damgasını vuran bu hastalığa yakalanıyor. Ve bunların 7 milyonu ne yazık ki hayatını kaybediyor. Davut Topcan da pek çok kanser hastasından biri. Onun farkı hastalıkla savaşması. Davut Topcan önce mide kanserini yendi, şimdi de tedavilerin olumlu yanıt verdiği, bağırsağını saran tümörle mücadele ediyor. Hiç yılmıyor, hastalığa yenilecek gibi de görünmüyor. Üstelik sadece kendi değil, diğer kanser hastaları için de savaş veriyor. O pek çok kişinin önünü açacak, umudunu yükseltecek bir projeye öncülük ediyor. Dünyada bir ilki gerçekleştiren bilgisayar programcısı Davut Topcan, Türkiye'deki ilk 'kanser arkadaşlık' sitesini www.herseyeragmenyalnizdegiller.com'u geçtiğimiz günlerde hayata geçirdi. Sitenin amacı pek çok kanser hastasını bir araya getirmek. Davut Topcan Avrupa'dan Türkiye'ye motosikletiyle çıkacağı yolculukta kanser hastalarıyla tanışacak, fotoğraflarını ve videolarını çekip hikayelerini sitesinde 10 farklı dilde anlatacak. Ve onların birbirleriyle tanışmasına, birbirleriyle yardımlaşmasına vesile olacak. Projesine destek veren KöKDER (Kök Nakilleri Öncü Koordinasyon Derneği) sayesinde de siteye üye olan pek çok hasta tedavi olacak. Ancak her şey bu kadar kolay değil. Davut Topcan, projenin en iyi şekilde sürdürülebilmesi için başka maddi katkılara da ihtiyaç olduğunu söylüyor...
    Merve Özaytekin'in röportajı: merve.ozaytekin@posta.com.tr 
     - Hikayeniz nasıl ve nerede başlıyor?
    1981 yılında Manisa’da doğdum. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı’nda okudum. Üniversiteyi bitirmeme yakın İstanbul’daki Karadeniz Holding'ten iş teklifi aldım. Ailemin maddi durumu pek iyi değildi, bu nedenle okulu bitirir bitirmez mutlaka çalışmam gerekiyordu.
    - Kaç yaşında çalışmaya başladınız?
    21 yaşında İstanbul'da çalışmaya başladım. Ama birtakım anlaşmazlıklardan dolayı ayrıldım. Birkaç iş değiştirdim. Sonunda 2005'te Axa Sigorta'ya girdim, hala orada çalışıyorum.
    - Kanserle tanışmanız ne zaman oldu?
    Benden birkaç sene önce annem yumurtalık kanseri oldu. Doktorlar bir senelik ömrü kaldığını söyledi. Ama annemin moralini yüksek tuttuk, hala yaşıyor.
    - Siz ne zaman kanser olduğunuzu öğrendiniz? Sürpriz mi oldu yoksa anneniz kanser diye siz de tetkiklerinizi yaptırıyor muydunuz?
    Hayır yaptırmıyordum. Sadece kalbim sıkışıyor gibi oluyordu. Kalp doktoruna gittim, hiçbir şey çıkmadı. Psikiyatriste gittim, sakinleştirici verdi, fakat hiçbir şekilde kalbimin sıkışması geçmedi.
    - Başka ne tür belirtiler vardı?
    Mide içeride olduğu için belirtiler kolay fark edilmiyor. Mide ağrısı, hazımsızlık, spazm olunca insanlar bunu normal mide ağrısı olarak düşünüp doktora gitmiyor, geçiştiriyorlar. Bende de aynı şikayetler vardı ve sıradan zannedip doktora gitmekte geciktim. Ve sonunda dışkımdan kan gelmesiyle bir şeylerin yolunda gitmediğini, ciddi bir hastalığım olduğunu anladım.
    - Mide kanserinin en kötü yanı ne?
    En çabuk yayılan kanser türü olması. Midenin tamamını sardıysa kurtulamaz hale geliyorsunuz. Ameliyattan çıkıp çıkmayacağınız da belli değil üstelik.
    - Size erken teşhis yapılabildi mi?
    Ne yazık ki hemen anlaşılmadı. Kan değerlerim çok düşüktü. Ancak ikinci kez endoskopi yapıldığında tümor ortaya çıktı. Sonra midemden parça alındı ve patolojiye gönderildi.
    - Ailenizin haberi var mı durumdan?
    Başta yoktu. Benden büyük iki ablam var. Ortanca ablam hemşire. O bu konularda biraz daha bilgili diye hep onunla iletişim halindeydim.
    - Kanser olduğunuzu ne zaman öğrendiniz ve ne hissettiniz?
    Parça alındıktan 3 gün sonra kanser olduğumu öğrendim. Doktor elini omzuma koydu ve durumu anlattı. Hemen ameliyat olmam gerektiğini söyledi. Ablama da onun söylemesini istedim. Sonucu bekleyen ablam tabii ki duyunca kriz geçirmiş.
    - Peki nasıl tepki verdiniz? Bu hastalık ölümcül deyip hiç intiharı düşündünüz mü?
    Evet. Doktor kanser olduğumu söyledikten sonra beşinci katta kaldığım odanın cam kenarına kadar geldim, bir an ölmeyi düşündüm. Ama ne olduysa devam etmeye, hastalıkla savaşmaya karar verdim.
    - "Anneme ve babama söylemedim" dediniz, onlar ne zaman öğrendi?
    Onlara ülser olduğumu, ameliyat olacağımı ve hemen Manisa'dan gelmelerini söyledim. Tabii İstanbul'a gelince mide kanseri olduğumu öğrendiler. Ameliyatta midemi, dalağımı ve reflüyü aldılar. Şimdi gövdem dümdüz, sadece hortumla yaşayan bir adamım.
    - Mide işlevini nasıl yerine getiriyor? Nasıl yemek yiyor ve öğütüyorsunuz?
    İnce bağırsak esneyen bir yapıya sahip ve midenin yerine görev yapabiliyor. Midenin görevi de emilim değil zaten. Çalkalamak. Artık yediklerimi daha fazla çiğneyip öyle yutuyorum.
    - Bu durumda kilo da verdiniz değil mi?
    Evet. 2006 sonlarında 85-90'lardaydım. Şimdi 64 kiloyum.
    - Kanser olmadan önce nasıl bir hayatınız vardı?
    Yerimde duramıyordum. Sabah dörtte kalkıp arkadaşlarımla Rumeli Feneri’ne gider, orada dalardık. Sonra saat yedide dalgıç kıyafetlerimizi çıkartıp mayolarımızı giyip yüzerdik. Bir yerlerde kahvaltı eder, takım elbiselerimizi giyip işimizin başına dönerdik.
    - Başka?
    Hafta sonunda salsa ve tango yapıyordum. Gece arkadaşlarla dışarı çıkıyorduk. Neredeyse pek çok tanınmış gece kulübü işletmecisi arkadaşım olmuştu. Aynı zamanda motor tutkunuyum. Hız motorum var ve pek çok yarışa katıldım. Çeşme'de dalış yapıyordum. Bana ailenin delisi derlerdi, bu kadar çılgın, deli dolu yaşayıp kansere yakalanmak herhalde takdiri ilahi...
    - Duygusal hayatınız nasıldı? Yaşadığınız bir aşk acısından çok etkilendiğinizi öğrendim...
    Evet, böyle bir hikayem var. Ve hastalığımda da etkisi olabileceği söyleniyor. Bu tarz şeyler insanı zayıf düşürüyor çünkü. Kansere yakalandığım 2007 yılında güzel bir yaz geçiriyordum ama hayatımda ‘aşk’ gibi saçma sapan bir şey vardı.
    - Neden saçma sapan diyorsunuz?
    Kendimden 5 yaş büyük bir kadınla beraberdim. Aramızda hep gel-gitler vardı. İlişkimiz kötü gidiyordu. İnsan ne kadar etkilenmiyorum dese de etkileniyor.
     
    - Yaş farkından dolayı mı olmuyordu?
    O yaş farkını çok kafasına takıyordu. Sonunun nereye gideceği belli olmayan bu ilişkiyi bitirmek için çok uğraştım. Ama öyleydi ki, akşam bitiriyorduk, sabah tekrar başlıyorduk. Bir sene gel-gitlerle sürdü. Hayatta kimsenin yaşamak istemeyeceği bir ilişkiydi.
    - Kansere yakalandıktan sonra mı bitti?
    Kansere yakalandığımı öğrendiğinde yanımda olmaya çalıştı, kendini saçma sapan bir yere yerleştirdi. Arkadaş mı, sevgili mi belli değildi. Kangrenli bir kol insana nasıl destek verebilir ki... Sonunda sert konuştum ve hayatımdan çıktı.
    - Ya sonra? Başkaları hayatınıza girdi mi?
    Zaman geçti, ortak arkadaşlarımız sayesinde facebook'ta biriyle tanıştım. Onunla aynı yaştaydık. Kanseri de atlatınca artık düzenimi kurmak ve evlenmek istiyordum. Bu nedenle kız arkadaşımla her şey çok hızlı ilerledi. Nişanlanınca her şey tersine döndü. Arada gerilim oldu ve ayrıldık. Bir süre sonra ailelere söylemeden tekrar bir araya geldik.
    - Mutlu son olmadı mı?
    Hayır. Biz bir araya geldikten hemen sonra tekrar kansere yakalandım. Önce hiçbir şey yiyememeye başladım. Su bile içsem kusuyordum. Meğer ince bağırsağın çevresi kanser olmuş. Hemen kemoterapiye başlandı. Beş gün hastanede kaldım. Bu sürede kız arkadaşım da yanımdaydı. Ama hastaneden çıktıktan sonra bir ayrılık maili aldım. Psikolojik sorunları olduğunu söylüyordu.
    - Kanser olduğunuzdan dolayı kendini sorumluluk altında hissetmiş olabilir mi?
    Olabilir. Ama önceden kanseri atlattığımı biliyordu. Kansere yakalandıktan sonra gitti. Ve bir daha aramadı.
    - Ne hissettiniz o an?
    Üzülmedim ama insan ırkından tiksindim. E-maili hemen sildim. O an “Ben olsam, sevmesem bile yapmazdım” dedim.
    - Siz ne yapardınız?
    Onunla bir hayat kurmayacaksam bile en azından iyileşene kadar bir şekilde destek olmaya çalışırdım. İyileştikten sonra bunu söylerdim. Her taraftan vurulmuş bir adama bunu yapmamalıydı.
    - 'İnsan ırkından tiksindim' dediniz ama bir ilke imza atarak kanser hastalarına yönelik bir arkadaşlık sitesi kurdunuz...
    Aşk hayatında kötü kızların paratoneri oldum. Bu nedenle artık aşka kafa yormak istemiyorum. Deneyimli kanser yenicisiyim. Ve bundan sonraki bütün enerjimi kanser hastalarına yönelik yardım projelerine adayacağım. Sitenin hikayesi ikinci kez kansere yakalandıktan sonra başladı. Tekrar bu hastalığa yakalanınca bitkisel tedavi yapan birini buldum. Modern tıp yöntemini bırakmadan deneyeyim dedim. Meğer şarlatanlıkmış. Güçten düşen bana, kemoterapiyi ve pek çok gıdayı yasakladı. Tabii dediklerini yapmadım ama insanların gözünü açmak için bir şeyler yapmak gerektiğini anladım. Bu siteyi kurdum.
    - Kanser hastalarını bir araya getirmekten başka bu sitenin ne gibi avantajları var?
    Site daha yeni yeni takipçileriyle buluşuyor. Üyelik sistemi motosikletle yapacağım projeden sonra şekillenecek. Öncelikle 4 Temmuz'da Frankfurt'a gideceğim. Motosikletle Frankfurt'tan Türkiye’ye gelecek ve ardından Türkiye'yi gezeceğim. Bu turu yaparken Frankfurt'ta kanser organizasyonlarına katılacağım. Türkiye’yi gezerken de kanser hastalarının evlerine konuk olarak, dertlerini dinleyecek, fotoğraflarını ve videolarını çekeceğim. Bunları internet ortamında, sitemde paylaşacağım.
    - Ya sonra?
    herseyeragmenyalnizdegiller.com'a yüklediğim insan hikayeleri 10 dilde yayınlanacak. Böylece dünyadaki her kanser hastası birbiriyle iletişime geçebilecek. Şu anda bu çalışmayı Doç. Dr. Sarper Diler sayesinde KÖKDER'le yürütüyorum. Bu dernek sayesinde birçok kanser hastasının tedavisine yardımcı olacağız. Yani Hakkari’deki bir hasta Japonya’daki diğer kanser hastasıyla iletişime geçip ortak dertlerini gerekirse tercümanlar aracılığıyla paylaşacak, tedavi yöntemlerini konuşabilecek. Bunun gibi pek çok yenilik olacak.
    - Kendinize nasıl bir program çizdiniz? İşinize devam etmeyecek misiniz?
    6 ay izinliyim. Geziyi, Frankfurt'tan başlayarak Batı, Orta Anadolu, Doğu Anadolu ve Trakya bölgesi olarak beşe ayırdık. İşe başladıktan sonra hafta sonlarımı yurt dışındaki hastalara ulaşıp sitede yayınlamaya adayacağım. Tabii ki projenin gelişmesi için daha fazla sponsora ihtiyacımız var.
    - Son olarak herkese vereceğiniz bir mesaj, bir tavsiye...
    Canları ne istiyorlarsa onu yapsınlar. Negatif, kaprisli insanları hayatlarından çıkarsınlar, üzücü şeyler seyretmesinler. Şu an yaşadığım her dakika benim için çok değerli. Ayrıca insan kapalı bir kutu. Arada bir kontrole gitsinler, ne var ne yok kontrol ettirsinler.
    ---
     
    ANNEMİN GÖĞSÜNDEKİ KİTLE
    Bundan 2,5 yıl kadar önceydi.
    Annem göğsünde eline gelen bir kitleyi fark etmişti. Önce Ankara Numune Hastanesi’ne yatırdık annemi. Doktorumuz kanser olduğunu söylemişti. Fakat tetkikler ve pataloji gerekiyordu. Ankara Numune hastanesine yatırdık. Yaşlı olduğu için her gün gidip gelmesi kolay olmayacaktı. 
    Yapılan tetkik ve patoloji sonuçları doktorumuzu haklı çıkarmıştı. Annem kanserdi. Üstelik koltuk altı lenflerine de sıçradığını düşünüyordu doktorumuz.
    Kesinlikle ameliyat öneriliyordu. Fakat bir problem vardı. Annem 1.58 boyunda, 110 kiloydu. Üstelik 71 yaşında ve 3 kalp damarı önemli ölçüde tıkalıydı. Bu durumda ameliyat olması çok riskliydi. Ameliyat masasında kalabilirdi. Daha da kötüsü bütün vücudu iltihap doluydu. Açıkcası doktorumuz fazla ümid vermiyordu.
    Gittiği yere kadar gider demişlerdi.
    Annemin moral sıfıra inmişti. Bu yaştan sonra acılar içinde kıvranarak ölmek istemiyordu. Yatağa düşerse 70 yaşından sonra ona kim bakacaktı?
    Benim moralim yerindeydi. Kanser tedavisinde tıp her ne kadar başarısızsa da, tamamlayıcı tedavi ile birlikte gerçekten süper sonuçlar elde etmek mümkündü.
    Annemin kanserli göğsü alınmalıydı. Daha önce dediğim gibi, annemin 3 tane kalp damarı önemli ölçüde tıkalıydı. Üstelik 1.58 boyunda ve 110 kiloydu. Daha da kötüsü şeker hastasıydı ve ünsilin kullanıyordu. Kötü kolestrolü de aşırı derecede yüksekti.
    Bu kadar olumsuzluğa rağmen elimizde kantaron otu gibi, Allah’ın mucizesi olan bir bitki vardı ve 85 çeşiti olan bu bitkinin kanseri tedavi eden cinsi de elimizdeydi. Çünkü kantaron bitkisi, hem kalp damarlarını açıyor, hem şeker hastasını tamamen iyi ederek insülinden çıkartıyor, hem kötü kolestrolü kısa zamanda tamamen yok ediyordu. En güzel tarafı da kanser tümörlerini yok ediyordu.
    Bismillah deyip kantaron suyunu kaynattık. Annem düzenli bir şekilde kantaron suyunu, kantaron yağını ve diğer tamamlayıcı tedavi ürünlerini kullanmaya başladı. 3 ay sonra kalp damarlarında önemli ölçüde açılmış, şeker hastalığından tamamen kurtularak ünsilini de terk etmiş, kötü kolestrolden de kurtulmuştu.
    Özel olarak ürettiğim kantaron yağını da Rahim bölgesinde kullanarak bütün önemli tehlikeleri atlatmıştı.
    70 yaşından sonra artık göğüs annem için önemli değildi. Göğsünün ve koltuk altı lenflerinin ameliyatla alınmasına hiçbir itirazı olmadı. Ameliyat son derece başarılı geçmiş, aşırı kilosuna rağmen anesteziden hemen kurtulmuş ve kısa sürede odasına alınmıştı. Kantaron bitkisinin mucizeleriydi bunlar. Ameliyattan 2 ay sonra normal hayatına dönmüştü. Doktorunun kemoterapi önerisine şiddetle karşı çıkmıştı. Annem 70 yaşından sonra bir şeyi çok iyi öğrenmişti: Kanser vücuda yayıldıysa kemoterapi kesinlikle işe yaramazdı. Özellikle invaziv yani çevre dokulara yayılmış duktal karsinom (süt kanalı) kanserlerinde kemoterapi hastalığı hızla yaymaktan başka bir işe yaramıyordu.
    Ameliyat başarılı geçmişti ama, göğsündeki deriye kadar tümör yayıldığı için hala kanser tümörü taşıdığı kesindi. Ancak 25 gün olarak planlanan radyoterapi hayır demedi. Böyle bir aşamada Radyoterapi kanser tümörlerini yakarak kısa sürede hastanın tamamen kurtulmasına yardım edebiliyordu.
    Hacette Üniversitesi Hastanesinde aldığı Radyoterapi sırasında da kantaron otu, yağı ve diğer tamamlayıcı tedavi ürünlerini dikkatlice kullanmaya devam ediyordu. Annemin sağlığı mükemmeldi. Ters giden hiçbir şey yoktu. Annem kantaronun mucize gücünü gözleriyle görmüş, tamamlayıcı tedavi ürünleri ile birlikte kullanmaya ve kanseri tetikleyen yiyeceklerden uzak durarak yaşamını mükemmel bir şekilde sürdürmeye alışmıştı.
    Annemin en son MR ve tahlillerini ise bundan 2 hafta kadar önce yaptırdık. Kansere yakalandığının üzerinden 2 sene geçtikten sonra sonuçlar mükemmeldi. Annemde en ufak bir kanser tömürü yoktu ve her şey mükemmeldi. Rabbim cümle kanser hastalarına şifa versin.
    Böyle bir tedaviyi herkesle paylaşmak istedim. Kanserden korkmayın. Tedavisi var. Yeter ki doğru tedaviyi uygulayın.
    Önemli not: 89 çeşiti olan kantaron otunun doğru olanı ile yapılan kanser tedavisi kesinlikle netice vermektedir. En azından 15 dakika ile bir kaç saat arasında kanser ağrılarını derhal kesmekte, daha sonra da hızlı bir şekilde kanser tümörlerini yok etmektedir.
     
    -----
    HAYATA GERİ DÖNMÜŞTÜM
    Doktor Serkan Acar beyin şaşkınlığını kanser olduğumu ve beynimdeki radyoaktif maddenin iki ay içerisinde ölümüme sebeb olacağını açıklamaya çalışırken gözlerinden okuyabiliyordum. Neden olmasındı çünkü bu üçüncü kez kansere yakalanışımdı. Bir insan üç kez mi kansere yakalanırdı?
    Ümitsiz bir sesle devam etti ” Göğüs ve cilt kanserlerini daha önce yenmeyi başarmışsınız. Yine başarabilirsiniz. Allah’tan ümit kesilmez” hastaneden çıktığımzda hava kararmıştı ve umutsuz bir sonbahar yağmuru yağıyordu. Bir taksi çeviren kocam şoföre ” konak pier ” dedi. Oraya vardığımızda yağmur şiddetini iyice artırmıştı. Koşarak içeri girdik ve deniz manzarası olan bir kafenin cam kenarına oturduk. İkimizde sessizdik. Ben başımı pencereye dönerek denize düşen yağmur tanelerinin oluşturduğu noktacıkları izlemeye koyuldum. Kalbim güm güm vuruyor ve bu sefer ölümden çok korktuğumu düşünüyordum. Aslında kendim için değil küçük kızım için korkuyordum. Çünkü zavallıcık henüz sekiz yaşındaydı. Bu vahşi dünyada onu nasıl annesiz bırakabilirdim ben. Bu düşünceyle pencereden şiddetle yağan yağmuru izleyip sitemle “Allah’ım neden yine ben” diye mırıldandım. Sesimi duyan kocam bana doğru usulca uzandı avuçlarını yanaklarıma yapıştırarak gözyaşlarımı sildi. ” hayatım ” dedi, onunda gözlerinden akan acı yaşları görebiliyordum. Buna rağmen çok tatlı bakışları vardı. Lafını bitirmeesine izin vermeden ” korkuyorum ” dedim. ” bu sefer çok korkuyorum, mücadele edecek gücüm kalmadı “Ellerimi yanaklarıma kocamın ellerinin üzerine yapıştırdım ardından yüzümü çevirerek avuç içini tarif edilemez bir hüzünle öptüm. Ellerim benide şaşırtacak derecede titriyordu. Kocam konuşmaya devam etti. ” Pes edemezsin. Sende biliyorsun Önünde kalıcı eserler bırakabilmen için koskoca iki ayın var. Hem sen demiyormuydun — bir gün herkes tarafından beğenilen resimler çizip ünlü olacağım — diye. Hadi önümüzdeki iki ayı dolu dolu değerlendirelim.” Kocam son derece içten konuşuyordu.
    Titrek bir sesle ” Öleceksem bile iz bırakarak öleceğim” diyerek kocamı tasdikledim. Günler hızla ilerlemeye başladı. her gece ölümü hatırlayıp kızımı öpüyor, kokluyor kocamla vedalaşıyordum. Allah’ım ne kadar acı vericiydi bu. Öte yandan Doktorun belirttiği iki ayı doldurana kadar gece-gündüz resim yaptım. Bana “anne” diyen öğrencilerimle daha fazla zaman geçirdim. Bu arada Mithatpaşa caddesi Asansör durağında ” Obje Sanat Galerisini ” açtım. Herşey mükemmel gidiyordu benim için. Ölümü bile unutmuştum. Fakat bir öğleden sonra öğrencilerimle birlikte çay içiyorken baygınlık geçirmişim. Beni hemen doktoruma götürmüşler. Uyandığımda kocamın, dostlarımın ve ailemin yanımda olduklarını gördüm. Değişik duygular içerisindeydim. Mutlu mu olsaydım üzülsemiydim? Hepsinin gözlerinde ölümümü gün be gün an be an izlemiş olmanın verdiği hüznü görebiliyordum. Ölüm bir insana bu kadar mı yaklaşırdı. Bir süre sonra doktorun odasına çağrıldığımda karmakarışık duygularla içeri girdim. Doktor tatlı tatlı gülümsüyordu, önce oturmam için yer gösterdi ve sonra konuşmaya başladı ” kızım, sana önemli iki haberim var, bunların ilki, beyninde biriken ve kansere neden olan radyoaktif maddeyi terle atmışsın. aslında birkaç tahlil daha yapacağız ama bu formaliteden öteye gitmeyecek” şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Doktor gözlerimdeki merakı anlamış olmalı ki daha açık bir şekilde hem heceleyerek hemde daha neşeli bir sesle ” Ha-ya-ta ge-ri dön-dün” dedi. Hayata geri dönmüştüm. Evet kızıma, kocama ve öğrencilerime geri dönmüştüm. İlacım resme ve insanlara duyduğum sevgi ve inandığım şeyler için çalışmamdı. Ağlıyordum. Hem gülüyor hem ağlıyordum. Ne garip birşeydi. doktor devam etti ” baygınlığının sebebini merak etmiyor musun “ ” Ediyorum ” dedim.
    ” iyi öyleyse sıkı dur,” tüm dikkatimi doktora yönelttim, vurgulayarak devam etti ” Tam iki aylık hamilesin “ O an yüksek tonlu bir çığlık attım. Sesten ürken kocam ve ailem son sürat odadan içeri girdiler. Şaşkınlardı. Kocamı görür görmez sımsıkı sarılarak ” hamileyim, iki aylık hamileyim” diye çılgınca bağırdım. Kocam ya hastalığın diye homurdandığında ise sevinçle ” yendim, onuda yendim. Hayata üçüncü kez geri döndüm “
    İşte böyle, beynimdeki radyoaktif madde beklenmedik bir surprizdi benim için. İlk duyduğumda söylenenlerin yalan olmasını o kadar çok istedim ki, bu gerçekle başa çıkmak kolay olmadı ama çalışarak atlattım. Yaşamdan kopmamak için resme sarıldım. Gece gündüz resim yaptım. Ve hala galerimdeki çocuklarıma dersler veriyor ve resim yapıyorum.
    -----
    KANSERİ BEYNİYLE YENEN ADAMIN HİKAYESİ 
     Karaciğerinde tümör tespit edilen Dr. İstemi Nebol hiç ilaç kullanmadan, meditasyon yoluyla hastalığı yendi.
     Geçen yıl eylül ayında kanser olduğum anlaşıldı. Ameliyat oldum ama başarısız geçti. Bunu normal bir hastalık gibi gördüm, hiç ilaç kullanmadan meditasyon yöntemiyle kendi kendimi iyileştirdim Ben İstemi Nebol, 19nn yılında İzmir’de doğdum. 39 yıllık hekimim. 1967 İstanbul Tıp Fakültesi mezunuyum. Çapa Ortopedi Kliniği’ndeki ihtisasımdan sonra 6 yıl Almanya’da doktorluk yapıp, Türkiye’ye döndüm. Serbest meslek hayatına atıldım. Uzun süre Fenerbahçe Kulübü’nün spor hekimliğini yaptım. Alman Hastanesi’nde ortopedi doktoru oldum. Kanser; özel olarak hekimliğimi sürdürürken, aniden ‘pat’ diye karşıma çıktı. Ameliyatım işe yaramadı, tedavi sırasında hiç ilaç kullanmadım ve kanseri yaşam enerjimi artırarak beyin gücümle yendim. Bu yöntemi tedavi metodu olarak kimsenin üzerinde uygulamadım ve uygulamayacağım. Ancak hastalığımı yenmek için; kendi kendime uyguladığım bu terapi yöntemini sizlerle paylaşmak istedim.
     Kanseri neden bilinen tedavilerle değil de; terapiyle yenmeyi tercih ettiniz?
     İstanbul ile Almanya’da yaptırdığım tetkikler ve tümörün ameliyatla çıkarılmayacak durumda olması nedeniyle, belki de başka şansım kalmadığı için beynimin gücüne inandım. Bu sayede yaşam enerjimi tekrar kazanarak bu yöntemi uyguladım.
     Hasta olduğunuzu nasıl öğrendiniz?
     Her şey 2005 yılının ağustos ayında başladı. Hasta olduğum tesadüfen ortaya çıktı. Bir diş iltihabım başladı, antibiyotik verildi ama o beni ishal yaptı. İlacı kestim, sonra hafif bir karın ağrısı başladı. Arkadaşlar bir-iki ilaç önerdi, on gün süreyle onları kullandım. Etkili olmayınca bu ilacı da kestim. Ertesi gün yemekten sonra başlayan ağrılarım kayboldu. Fakat sağ kasık bölgemde hafif bir ağrı ortaya çıktı. Apandisit olabileceğim aklıma geldi ama kendimi yanıltmak istemediğim için bir cerrah arkadaşıma gittim. Onun muayene ve kan tetkikinden sonra, apandisit olmadığım ortaya çıktı. O, benim durumumu çok önemsedi ve ültrasona girmemi istedi. Artık çorap sökülmeye başlamıştı. Arkadan tomografi, MR, tekrar dopler sonografi, akciğer CT ve sintigrafi tetkikleri yapıldı. Ve (bilgi yelpazesi.net) teşhis ortaya çıktı; karaciğer sağ lopta aşağı yukarı yumruk büyüklüğünde bir tümör vardı. Bu kanser anlamına geliyordu. Ayrıca portal vende (bağırsaklardan karaciğere giden ana damar) büyük oranda tıkanıklık yapan trombüs teşhis edildi. Kan tahlilinde tümör testleri çok yüksekti. Tıp dilinde HCC; yani kaynağı karaciğer hücresi olan kanserdim.
     
    İlk tepkiniz ne oldu?
    Eylül ayı başıydı, hastalığım kesinleşir kesinleşmez ilk iş olarak hemen psikiyatrist arkadaşımla temasa geçip, daha önce de öğrenmiş olduğum meditasyon vasıtasıyla yaşam enerjimi yükseltici çalışmalara başladım. Bu sırada normal günlük yaşamımı sürdürdüm. Hasta bakıyor, Caddebostan’daki muayenehanemde normal mesaide çalışıyordum. Bu arada Cerrahpaşa Karaciğer Cerrahisi Bölümü’nde tetkiklerim incelendi ve benim için ‘inoperabl’ yani ‘ameliyat edilemez kararı’ verildi.
     
    Ne hissettiniz?
    Bunu normal bir hastalık olarak gördüm ve ‘ben bunu yenerim’ dedim. Hastalığın ciddiyetini de beyin gücümü de biliyordum. Meditasyon yaptığımdan beri beyin gücüme inancım vardı. Hastalığımdan önce de bazı denemelerim olmuştu. Vücudumun belirli yerlerinde çıkan siğiller vardı ve onları beynimin gücüyle, hiç ilaç kullanmadan yok etmiştim. Siğiller, kendi kendine 2n saatte yok olmuşlardı.
     
    Tıp dünyasının teorilerinize bakış açısı ne oldu?
     Bu teorilerden onların haberi yoktu. Hastalarım üzerinde tedavinin yanı sıra tamamlayıcı tedavi olarak uyguluyordum, ayrıca kendim de tatbik ediyordum.
     
    Neden ameliyat olmak için yurtdışını tercih ettiniz?
     Kızımla birlikte internette araştırma yaptık ve Hannover Tıp Fakültesi’nden 19 Eylül 2005 için randevu aldım. Almanya’da uzun süre çalışmıştım ve burası bu konuda en iyi merkezlerden biriydi. Oradaki klinik şefi Prof. Dr. Klempnauer, yanında yardımcısı ve üç tane daha çalışan ile beş doktor nezaretinde beni kabul etti. Tetkiklerimi incelemişlerdi. Ve bana tümörümün yerinin iyi olmadığını, bu tümörü almak için karaciğerin sağ lobunun tamamen çıkartılması gerektiğini söylediler. Bu karaciğerin yüzde 60'tır. Doktor bana; ‘Karnınızı açarım, gözümle görürüm, elimle karaciğerinize dokunurum ve hayatınızı riske atmazsa sağ lobu çıkartırım’ dedi. Tüm şartlarını kabul ettim. Bir hafta sonra ameliyatım yapıldı. Ertesi gün doktorum ‘Tümöre bir şey yapamadım, ancak portel vendeki tıkanıklığı açtım’ dedi. Bu kanser dokusunun vücudumda kaldığının ifadesiydi. Ne yapacağımı sordum, o da bana parmağıyla yukarıyı işaret etti; bu ‘Tanrı bilir’ demekti…
     
    Hiç ümidinizi kaybettiniz mi?
    Hayır, aksine hastalığı yeneceğime olan inancım arttı. Başından beri yaptığım çalışmaya, bütün hızımla orada da devam ettim. Beyin gücümle bu tümörü yok etmek için yaşam enerjimi meditasyon ile artırma yöntemine daha çok ağırlık verdim. Altı ay sonra hiçbir ilaç kullanmaksızın tamamen beyin gücümle, karaciğerimdeki tümör yok olma noktasına geldi. Bu sırada yapılan takip ve tetkikler de bunu bütün açıklığıyla ortaya koydu.
    ----
    Ayşe daha dünyaya merhaba derken, birçok insanın kaldıramayacağı ağır bir yükü yüklenmişti. 16 Nisan 2008 tarihinde dünyaya gelmişti altı buçuk aylıkken kanser teşhisi kondu. Bütün eş ve dost, akrabalar bu nasıl olur dediler. Anne Meltem, baba Buğrahan POZAN yıkılmışlardı. Bir türlü kabullenemiyor, bir yandan da çevrelerinde hastalık hakkında malumat topluyorlardı. Sonunda Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi Onkoloji bölümüne gitmeye karar verirler. Yedi buçuk aylık bir tedavi maraton başlamış oldu. Ayşe (Ayşecik) olup bitenlerin farkında değil, o annesinin babasının biricik aşklarıydı. Onu o kadar çok seviyorlardı ki onun yanından biran bile ayrılmak istemiyorlardı, artık bütün hayat yörüngelerini Ayşe’
    ye yöneltmişlerdi. Anne Meltem yüreğinin yangını ile bazı zamanlarda yakarışlarda bulunuyor,Yarabbi bir avuç sabiye nerden verdin bu derdi, keşke onun yerine bana verseydin, ben dayanabilirim, ama o daha çok küçük, acısa acısını bilmez, acıksa acım demez, Allahım, Allahım, ne olur çaresini ver diye her gece yakarışlarda bulunuyor, acısı gözyaşı olup akıyordu. Kurtuluş parkına bakan pencere kenarına yaslanan Meltem yanı başında hayatla ölüm arasında gelip giden Ayşe’ye bakıyor, birde gökyüzüne bakıyor pencerenin önüne güvercinler konuyor, kimisi uçuşuyor,
    anne Meltem niyazında bulunuyor, yarabbi benim yavrumun bu kuşlardan ne farkı var buda bir güvercin kadar günahsız ne olur şifasını ver yarabbi. Memleketi Mersinin Silifke ilçesinde ise Göksu ırmağı gibi gözyaşları sel oluyordu. Babaanne nerdeyse çıldıracaktı. Ayşe’nin akrabaları genelde okumuş, kültürlü insanlardı… Teslime teyzesi öğretmenlik yaptığı okulda her ders öncesi öğretmenler odasında bir hüzün saati yaşar. Kendine yakın hissettiği dostları ile Ayşe’nin durumunu paylaşır, Hep birlikte Allaha dua ederlerdi, ben bazen kendi kendime diyorum bu kadar kul sevgisi Allahın gücüne gider mi diye, bir yönden de gıpta ediyorum bu muhteşem aşkı ve sevgiyi. Böyle bir şey binde bir olurdu. Ama oda Ayşeciğe rastlamıştı. Çok acıydı… Bebeğe gelmesi çok daha acıydı. Ama bunda da vardı bir hikmet. Rabbim demek ki hastalıkları hep sebeplere bağlayanlara bir kulak çınlatma idi. Büyüklerde olur ya hani şu, bu sebeplerden...
    Ama bu bebe küçücük. Ayşe’ye bu bir sabır imtihanımıydı? Yoksa daha bebek yaşında bütün çilelerle günahları yıkayıp, ileriki yaşında Ayşe’ye çok büyük bir misyon’u yükleyecekti Allah.  Anne Meltem yorucu bir günün ardından kızının başucunda refakatçi sandalyesinde uymuştu. Muhteşem bir rüya görüyor, Ayşecik tavus kuşunun bütün renklerini üzerinde taşıyordu. Kanatlanmış gökyüzünde süzülerek hastane odalarındaki pencerenin önüne geldi, ağzında bir kırmızı gül vardı. Pencerenin camına tıkladı ve annesine anneciğim anneler günün kutlu olsun dedi, Meltem anne birden yıldırma çarpmışçasına uyandı, hemen Ayşe’ye baktı, Ayşe mışıl mışıl uyuyordu. Ayşenin’de alnında ter damlacıkları vardı, sanki biraz önce annesinin rüyasındaki gördüğü tavus kuşu kadar güzeldi, dökülmüş saçları ve kaşlarının yerinde bembeyaz sanki nur parlıyordu. Ertesi gün bir sivil toplum kuruluşu yöneticileri, hastaneye Ayşeciğin odasına ziyaret geldiler. Anneden bebeğin hastalığı hakkında bilgi aldılar. Anne Meltem Hanım beş aydır hastanede olduklarını söyleyerek, şu gördüğünüz sandalyede sabahlıyorum diye ekledi. Baba mecburen işe gidip, çalışması gerekiyordu. Ankara’da tanıdık kimseleri de yoktu. Meltem anne hem anlatıyor hem de ağlıyordu. Yavrum dediği zaman sanki bütün kâinat titriyordu, odada bulunan ziyaretçiler yağmur verecek bulut yüklenmişti sanki nerdeyse sağanak sağanak yağıvereceklerdi. Kafilenin başındaki kişi O kurumun başkanıymış ve yutkunarak kardeşim müsaadeniz olursa eliniz öpmek istiyorum, ha keza bu ülkeyi bize bağışlayan.
    Annelerde sizin kadar fedakârlardı, çephedeki bütün Mehmetçiklerde onların evlatları idi. O analarda gözlerine uykuyu haram kılmışlar onlarda Allah sığınmışlardı. Ben o analara erişemedim, eyer erişmiş olsaydım onlarında ellerinden öpmek için ısrar ederdim dedi, Ve Meltem annenin elinden öptü. Rüyasında gördüğü kırmızı gülün tıpatıp aynısını uzattı anneler günüz kutlu olsun dedi, kartını verdi, herhangi bir ihtiyacınız olursa lütfen arayın dedi.
    Meltem annenin ikinci şoku oluyordu. Hemen Silifke’de buluna eşini aradı olup bitenleri anlattı. Bunlar Allahın bir lütfü, bir işareti dedi eşine, ne olur yanıma gel, şuan yanımda olmanı çok istiyorum dedi. Aynı tarihlerde Ayşenin bankacı olan halası Dilek umrede olan bir yakına ulaşır olanları anlatır.
    Orda bulunan tanıdıklarınıza bu gün dua ediniz diyerek rica eder. Dilek Hanımın yakını etkilenmiştir Ayşe’nin durumuna ve kafilede bulunan herkesten bir Ayet-el Kûrsi okumalarını ve dua etmelerini ister Ayşecik için, kafilede bulunan bütün insanlar Ayet-el Kûrsi okurlar ve dua ederler.
    Aylar ayları, günler günleri kovaladı. Birkaç defa izin alınarak memleketindeki akrabalarını görmeye geldiler. Ayşecik günden güne iyileşiyor, artık cıvıl cıvıl bir bebek olmuştu. Kime bakarsa baksın hemen bir gülücük yolluyor, kim elini uzatsa hemen atılıyordu, babaanne zaten deli divane oluyordu Ayşe ye. Ayşe’nin artık bir yaşına girmesine sayılı günler kalmıştı. Anne meltem mersindeki teyzelerini aradı, durumdan haberdar etti. Teyzeleri Teslime SERİN ve Hatice UĞUR Ankara’ya gittiler, giderken planlarında Ayşe’ye hastane yönetiminden izin alarak hastanede bir yaş günü yapmaktı niyetleri. Nitekim bütün işler hep yolunda gidiyordu, pasta siparişleri verdiler. İki teyze ve Meltem anne tek tek odalara pasta ve içecek servisi yaptılar. Belki hasta yakınları ilk defa böyle bir organizasyon görmüşlerdi, ikramda bulunulan insanlar Allahtan şifa dilediler küçük Ayşeciğe. Teyzeleri Ayşe’nin Doktoru ile görüştüler. Doktor bey yarın Ayşe’nin son tahlil sonuçlarını alacağız, temennimiz iyi sonuç almamız dedi. Ertesi gün Ayşe’nin doğum günüydü, hem doğum günü hem de tahlil sonucu bu tesadüf olamazdı, çileli ailenin uzun bir süreç sonucunda son tahliller bekliyorlardı. Gözler doktorun eline verilen tahlil sonuçlarındaydı. Baba Buğrahan anne Meltem ve teyzeleri Hatice ve Teslime sanki yürekleri yerinden fırlayacaktı.
    Doktor gözlerine inanamıyordu. Anne ve baba doktorun bu halinden korkmaya başladır. Doktor bir daha okuyup emin olduktan sonra açıkladı sonuçları. Ayşe’nin Bütün tahlil sonuçları temizdi ve Doktor şunu ifade etti Şu an ben ve sizler ne kadar sağlıklı isek Ayşe’de bir O kadar sağlıklı artık. Ama kimse inanamdı. Bu nasıl olurdu. Sonra düşündüler neden olmasın, derdi verende Allah, Şifasını verende Allah’tı. Aylarca acılara, çilelere dayanmanın zorluklara katlanmanın sabrın Şükrün karşılığını Allah Ayşe’nin 2.Doğum gününde vermişti beklenen müjdeyi. Bütün aile ağlıyordu sevinçten. Meltem Hanım sevincinden bulutların üzerinde uçuyor güvercinler eşlik ediyordu, Allah’a niyaz için ellerlini öyle kaldırdı ki sanki yıldızlar ellerinde, güneş elinde ışık saçıyordu. Aylarca koca şehirde kendilerine mekân olan Hastane odasının penceresinden dışarı baktı, Ankara bir başka güzel görünüyordu gözlerine. İnsanın yüreğindeki acılar ve kara bulutlar güzel bakmasını ve görmesini dahi engelliyordu. Küçük Ayşecik yıllar sonra kendisine şifa dağıtan hastaneye belki de doktor olarak gelebilir çünkü küçük kız tabir caiz ise gözlerini hastanede açmıştı. Bir hafta sonra Ayşe hastaneden taburcu oluyor, altı buçuk aylıkken girdiği hastaneden yaşına basmış olarak çıkıyordu. Ayşe’nin memleketinde bayram vardı bütün akrabalar evlerine geçmiş olsuna geliyorlardı. Ayşe gelenlere ve getirdikleri hediyelere bakıyor, onlarla oynuyor, çevresine gülücükler dağıtıyordu. Anne ve babası üzerine titriyorlardı. Silifke Kalesinden Göksu deltasına bakıyorum, güneş yeni doğuyor denizin üzerinde sanki bir yumurta sarısı gibi duruyordu güneş. Gözümün önünde verimli topraklar uzanıyor. İnsanlara umut ve bereket dağıtıyordu. Ayşecik Silifke’ye geldiği günden beri hep ilgi odağı oldu, Silifke’nin üzerine doğan bir güneş gibi POZAN Ailesinin umudu oldu. Artık şunu rahatça diyebiliriz. Allah hiç kimseyi bu şekilde acılarla imtihan etmesin, hiç kimsenin evinde ve ocağında dert, tasa, keder ve acı olmasın, Ayşecik bize çok büyük bir hayat dersi verdi, yaşama sevincinin ne güçlü bir kuvvet olduğunu bizlere gösterdi. İyi ki varsın Ayşe, hastane odasında doğum gününü kutlayamamış olsak ta, sana kırmızı güller getiremesek te, her zaman seni seviyoruz, sana daha nice mutlu ve sıhhatli ömürler dileklerimle...
    -----
    RÜYA OLMADIĞINI ANLADIM
    Merhaba, Ben Günes TENES, 44 yasindayim evliyim ve 17 yasinda bir oglum var. Benim hikayem 2006 yilinin Haziran ayinda, yani 20 yil çalistigim bankadan emekli olmamdan 2 sene sonra basladi. Bes yildir sürekli kontrol ettirdigim fibrokistlerimin ne zaman basima is açacagini düsünüp dururdum. Düsüne düsüne de oldu zaten veya iyi ki düsünmüsüm de yakalamisim. Nisan 2006 yilindaki rutin kontrollerimde radyolog “problem yok ama keske eski çekimlerinizi de getirseydiniz” dedi ve beni 6 ay sonra kontrole çagirdi. Ama bu cümle benim septikligim ile de birlesince kontrol için 6 ayi beklemeden 2 ay sonra kendi basima USG çektirmeye gitmeme neden oldu. Bir saat sonra da disçi randevum vardi. Radyolog çekime basladi, iki dakika sonra sürekli yüzüne baktigim için bir terslik oldugunu anladim.Bana gögsümde 1 cm lik bir kitle oldugunu ve pek de hos görünmedigini söyledi. “KANSER mi? ” diye sordum.”Büyük bir ihtimalle ” dedi.
    Oradan çiktim arabama binip bir sigara yaktim teybe o gün aldigim Volkan Konak kasetini taktim ve disçiye gitmek üzere yola çiktim. Kasetin ilk sarkisi Kazim Koyuncu’ya itafen yazilan Gardas sarkisiydi. Nasil da uymustu o atmosfere. Ama o günden sonra o sarkiyi bir yil kadar dinleyemedim. Artik dinliyorum. Tam bir soktaydim! Disçide dört adet disimin kesimi yapildi. Sanki hiçbir sey olmamis gibiydi. Sadece Izmir’de oturan kiz kardesimi arayip meme kanseri oldugumu söyledim. Ayni günün aksami muazzam bir telefon trafigi ile ameliyati yapacak olan genel cerrahimi ayarlamistim bile ama ne esime, ne ogluma, ne de anneme hiç bir sey söylememistim. Ertesi gün uyandigimda bir gün öncenin rüya oldugunu düsündüm ama elimi gögsüme götürüp kitleyi fark ettigim zaman rüya olmadigini anladim. Sadece öyle olmasini diliyordum. Ayni gün hastaneye gittim,malum arastirmalar kemik sintigrafisi, mamografi ve igne biyopsisi yapildi.O gün de kimseye bir sey söylemedim. Ama artik söylemek gerekiyordu. Bir gün sonra biyopsi sonucum çikti. Veeee kanser tescillendi.
    Esimi ve o zaman 15 yasinda olan oglumu karsima alarak “BEN MEME KANSERIYIM” dedim. Oglum Ülkem “TAMAM TEDAVI OLURSUN GEÇER BEN DAHA ÖNEMLI BIR SEY ZANNETMISTIM” dedi. Esim ise bir süre bakakaldi ne oldugunu anlamaya çalisir gibi, daha sonra da oglum odadan çikinca aglamaya basladi. Ben hemen itiraz ettim , su anda en son ihtiyacim olan sey etrafimda aglayan insanlardi, hepimiz savasçi bir ruhla dimdik ayakta olacak ve savasacaktik. Öyle de oldu zaten. Hemen kiz kardesim geldi beraberce anneme söyledik. Annem kabul edemedi tabi, tansiyonu firladi ve aglamaya basladi. Ayni sözlerle onu da susturdum ve benim bademcik ameliyati olacakmis gibi davrandigimi görünce onun da içi rahatladi morali düzeldi. Isin zor bir kismini daha halletmistik. Sonrasi malum 2 gün içinde ameliyat oldum. Ameliyat sonrasi doktorum tümörümün 1 cm oldugunu , ameliyat sirasinda yapilan frozen yöntemi patoloji ile lenflerimin temiz oldugunun görülüp lenfleri almadiklarini ve tümörü temizleyerek parsiyel mastektomi yaptiklarini sonuç olarak sadece RT görmem gerektigini söyledi. Ama yine asil patoloji beklenecekti. Bes gün sonra patoloji çikti. Evet T1M0NO , Evre I, invaziv duktal karsinom GRADE III meme kanseriydim.Ama CERB-2 pozitif çikmasi tümörün agresifliginin ölçütü oldugu için kemoterapi görmem gerekiyordu.Haydiiiii bu da nereden çikti! Son 25 senedir büyük bir özenle baktigim, röflesinin tonunu bile degistirmedigim, berber ucundan 1 cm fazla kestigi zaman meydan muharebesi çikarttigim uzun sari saçlarim da gidecek yani. AMA KUYRUGU DIK TUTMAK LAZIM! Ne yapalim bir gol yemistik ama maç daha bitmemisti. Bir gol de biz atabilirdik. Bedeli ne olursa olsun! Simdi sira KT’ye gelmisti. Eeeeee! onkolog bulmak gerekiyordu.Ama her seyin en derin arastirmasini yapma hastaligi olan ben bunun da suyunu çikardim. Dalinda en iyi oldugu söylenen bes doktordan randevu aldim ve sirayla hepsine gittim. Bu arada da internet arastirmalari tam gaz devam ediyordu, günde yaklasik 5-6saat arastiriyorum. Sonunda gittigim doktorlardan dördü CERB-2(yani HER_2) tahlilim pozitif çiktigi halde HERCEPTIN adli ilaci lenf negatif oldugu için kullanmaya gerek olmadigini söyledi. Ama bir tanesi sigorta olarak kullanacagim dedi. Bak yine KAFAM KARISTI. Hangisi dogruyu yapiyor.? “Hadi biraz da yurt disi protokoleri nasil ona bakalim” dedim ve arastirmaya basladim. Sonunda MD Anderson Hastahanesi’nden Dr Banu ARUN ile baglanti kurup fikirlerini aldim. Sogolsun bana çok yardimci oldu. Amerika protokolünün de HERCEPTIN kullanilmasi yönünde oldugunu ögrendigim an ben de onkologumda karar kilmistim. Herceptin kullanalim diyen ve iyiki tanidim diye kendimi sansli saydigim onkologuma karar verdim iyi ki de vermisim. Bu kismi bu kadar uzun anlatmamin nedeni, bence hiçbir zaman tek doktorla tedavi karari verilmemeli bence, hele de konu KANSER olunca. Ve KT basladi 4 kür AC ve 12 kür HERCEPTIN+TAXOL uygulandi.1. Kürden 15 gün sonra saçlarimi kisacik kestirdim, 4 hafta sonra ise usturaya vurdurdum. Hiç de fena olmadi .Yaz günü de çok rahat oldu. Bu arada meme ameliyatim sirasinda çekilen filmlerde böbrekte kortikal bir kist görülmüs ama hastane ürologu önemli olmadigini tedaviler bittikten sonra bir film daha çekilip bakilabilecegini söylemisti. KT bitmesine 2 hafta kala kafam buna takildi. “dur bakalim bu kisti çok ihmal ettik ne yapiyor acaba diye ürologa gittim.O da “çok önemli bir seye benzemiyor ama anladigim kadariyla sen takilmissin bir MR çekelim bari” dedi.
    Sonuç ne çikti biliyormusunuz?. Böbregimde primer tümör olarak 2 cm lik böbrek kanseri. Literatürde bile meme kanseri ve böbrek kanseri birlikteligi o kadar enderdi ki, o nedenle tetkiklerim Çapa Tip Fakültesi’nde radyolog konsültasyonuna girdi. Eeeee simdi ne olacakti KT bitmemis, böbrekteki tümörün acilen alinmasi gerekiyor ve bu arada bir de meme için 33 seans RT olacak. Haydi onlari siraya koyduk önce KT bitirdik, kan degerlerim normal oldugu için bir hafta sonra böbrek ameliyatimi oldum, (çok zor bir ameliyatti, böbrege ulasmak için vücudu ayakta tutan kaslarin kesilmesi sonucu uzun bir süre dik yürümek hayal oluyor) ameliyattan 20 gün sonra da 33 seans meme RT aldim. Veeeeeeeee o da bitti. Tedavim biter bitmez hazir esim de isten çikartilmisken Istanbul’u terk edip Izmir’e tasinip yeni bir baslangiç yaptik. 1,5 yildir Izmir’de yasiyorum 3 aylik kontrollerim bitti, 6 aylik kontrollerim için Istanbul’a gidip geliyorum.Tedavi sonunda kel kafali, sis suratli ve 17 kg olarak 81 kg’lik bir top gibi olmustum. Simdi daha iyiyim sislerim indi, saçlarim omuzlarima kadar uzadi (renkleri de kahverengi, laf aramizda koyu renk saç daha genç gösteriyormus iyi ki hastalanmisim yoksa ömür boyu sarisin kalacaktim) ve 68 kg indim. Hastaligim sirasinda sadece bir kez agladim o da sevgili Sibel KALAYCI’nin Kansere Gülümsemek adli kitabinin 128-129.cu sayfalarini okurken oldu . O sayfalarda hala kurumus gözyasim vardir. Tedavi sirasinda tuttugum günlügümü hala okuyamiyorum, ama bir gün okuyacagim. IKI KANSERIMI DE GELDIKLERI GIBI GERI GÖNDERDIM ÖNCE ALLAHIN SONRA DOKTORUMUN SAYESINDE, BIR DAHA GERI GELIRLERSE DE KAPIYI AÇMAYACAGIM. Artik uzun vadeli planlar yapmiyorum günlük yasiyorum. Bu hastalik bana sunu ögretti “HAYAT, BIZ BASKA PLANLAR YAPARKEN BASIMIZA GELENDIR”. Bunun en iyi ikinci örnegini nasil yasadim biliyormusunuz dostlar? Agustos ayinin basinda Istanbul’ da beraber oturan annem, erkek kardesim, esi ve iki çocugunu Izmir’e yanimiza tasimaya karar verdigimiz zaman.
    Esyalari Izmir’e gönderdikten sonra biz de tam yola çikmak üzereyken annemin 1 ay önceden alinmis tiroid USG’sini çektirip öyle gidelim dedik. Iyiki de çektirmisiz. Canim annemin küçük hücreli akciger CA oldugunu ögrendik. 15 sene önce babami da ayni hastaliktan 1 hafta içinde kaybetmistik. Annem benim hastaligimi ögrendigi zaman “ALLAHIM BU HASTALIGI KIZIMA VERECEGINE BANA VERSEYDIN” diye dua edip durmustu, böyle yapma dedigimiz halde. Sonunda 2 sene sonra hem de en zor cinsinden bir hastaligi musallat etmisti kendine. Kendisinden hiç saklayamadik ayni gün ögrendi ve ne kadar zor bir çesidi oldugunu bildigi halde tevekkülle karsiladi. Ben Istanbul’da kalmayi önerdim çünkü kendi onkologuma götürecektim. Ama o” hayir ne kadar ömrüm varsa Izmir’de bütün çocuklarimla bir arada geçirmek istiyorum” dedi. Hemen ayni gün doktora gidilip istenilen tahlilleri yaptirdik. Doktor akciger tomografisine bakar bakmaz hücre tipinin küçük hücreli oldugunu bile anladi.Ama yine biyopsi yapildi. Sonuç ayni. 3 gün sonra acilen CARBOPLATIN-ETIPOSIDE kemosuna baslandi. Çekilen PET CT de uzak metastaz yoktu sadece yaygin lenf metastazi vardi. Ama annemin yasi(72) ve yaygin lenf metastazi doktoru tedirgin etti tabi ama elimizden geleni yapacagiz dedi. 4 kür KT gördü. Kemoterapiler çok rahat geçti 21 günde bir esimle beraber annemi arabanin arka koltugunu yatak yaparak Istanbul’a götürüp getirdik.Bu arada hem kendi, hem de annemin hastaliginda her an benim yanimda tam destegiyle duran ESIME ne kadar tesekkür etsem azdir. Annem Izmir’de çok mutlu hepimiz bir aradayiz günümüzün en az 12 saati birlikte geçiyor. Onun istedigi de bu zaten. RTde bitti 2 ay sonra kontrolumuz var. Kader ne kadar ilginç degil mi?Annem ve ben ayni doktorda, ayni hastaliktan ve ayni zamanda. Istatistiklere bakilirsa annemle ilgili yenilecek gibi duruyoruz.Ama hiç belli olmaz.Son sözü ALLAH söyler her zaman. ALLAH HEPIMIZIN YARDIMCISI OLSUN………
    ----
    HERŞEYİN BİR ÇARESİ VARDIR
    Hayatım çok güzel gidiyordu,orta okulu bitirmiş ve yeni bir yaşama başlamıştım lise hayatı,yeni arkadaşlar, yeni çevre bunlar gerçekten güzel şeylerdi. Sınıfımı ve arkadaşlarımı sanki senelerdir tanıyor ve hep onlarla vakit geçiriyor gibi çok benimsemiştim.Öle böyle derken zaman o kadar çabuk geçmiştiki ilk dönemi bitirip ikinci döneme girmiştik herşey çok güzel gidiyordu hayatımdan çok memnundum vede cok mutlu bir zaman geçiriyordum aynı zamanda atletizmle uğrasıyordum,antremanlarıma ve yarışlarıma gidiyordum devamlı spor ve okul derken hareketli bir hayatım vardı..Aynı zamandada okulun bu seneki 19 mayıs dans çalışmaları için dans grubundaydım onunda antremanları falan derken hem yorucu hemde bi yandan eğlenceli bir dönem geçiriyordum. Eee tabi bir yandanda bu seneyi bitirdikten sonra hangi bölümü seçsem diye düşünüyor ve bir kararsızlık yaşıyordum. Artık ikinci dönem başlıyalı 2 ay omuştu ve bu süreçte bi çok şeyle uğraşmak sınavlar,spor.dans çalışmaları derken kendimi çok ama çok halsiz hissetmeye başladım sankii yaşamıyor gibiydim öle bir yorgunluk vardıki üzerimde kendimi yaşlı insanlardan farksız hissediyor yaptığım hiç bir şeyden zevk almıyor ve devamlı uyuyordum. okula geldim zamanlar yerimden kalkamıyordum herşeye üşeniyordum kantine gidip yemeğimi almaya bile üşenir olmuştumkii işte bana garip gelen soruda şuydu ; Bu kadar hareketli bir yaşam sürerken bu kadar aktif bir insanken ne olduda bu duruma geldim böle hayattan tat almamaya başladımda bu kadar yorgun herşeye üşenen bir insan oldum? Bu soruyu kendime soruyor ama bir yanıt alamıyordum artık bu yorgunluktan öte bir durum olmuştu devamlı uyuyor günümün yarısından çoğunu uyuyarak geçiriyordum. Bu durumdan hem şikayetçiydim ama hemde kendimi düzeltemiyordum. Bu durumdan benim şikayetçi olduğum kadar öğretmenleimde artık durumu anlamış ve bu durumdan rahatsız olup beni yanına çağırması bana çok garip gelmişti.Beni yanına çağırıp hiç iyi gözükmediğimi ve rengimin sapsarı olduğunu söyleyip velinle görüşmek istiyorum dedi. Eee haliyle bende bu durumu hiç umursamadım ve aileme bişey demedim. Sonra bu halsizliklerim dewam etti ve annem bu durumdan çok rahatsız olduğunu söleyip beni doktora götürmek istediğini söyledi bende bişeyim yok dans,spor,okul hepsi bir arada olunca böle olmusumdur deyip onları bahane edip gitmek istemediğimi söyledim.Tabi annem direk kaç senedir spor ve okul hayatın birlikte sürüyor bunca zaman seni böyle görmedim mutlaka gideceğiz diyip son noktayı koydu. Doktora gidip vitamin yazdırıcamızı söyledi.Ertesi gün okula gitmedim sabah erkenden doktora gittik doktor beni kapıdan görür görmez şok oldu dedi sen sapsarısın senin neyin var sarılık sandı beni başta muayne etti dedi sarılık değilsin peki ya nesin anlıyamadığı için kan tahlili verdi vede anneme ne olursa olsun bunları yaptırıp hemen bana getirin dedi.Bizde yaptırdık ve götürdük doktor kanımın aşırı derecede düşük olduğunu söyledi ve acil olarak göztepe ssk ya gitmemi söyledi.Ben ve annem çok telaşlanmıştık ve hemen dinleyip göztepe ssk ya gittik.. Beni hemen acile yatırıp bana kan taktılar.Sonra neden kanımın bu kadar düşük olduğu araştırılmaya başlandı.. 15 gün boyunca acilde yattım her gece kan takılıyordu ama nedenini bilmiyorduk araştırılıyordu bazı değerlerim hep düşük çıkıyorlardı. bişeylerden şüpheleniyorlarmış ama bundan emın olamıyorlardı.ve bi gün son aşama olarak bana KEMİK İLİĞİ yapcaklarını söylediler bunun ne oldugunu o zamanlar bilmiyordum. sordum ve kemiğimden belden bi su alacaklarını birşeye bakacaklarını söylediler. gerçektende öyleydi iliğimden bır sıvı aldılar işte bu aldıklarıı sıvı belkide benim hayatımın bundan sonrasında neler olucağını belirleyecek bi sonuçtu. Sıvının sonucu 1 hafta sonra çıktı ve bunun sonucunda bana LÖSEMİ tanısı koyuldu… Anneme söylendi tabi ben daha hiç bişey bilmiyorum.. hep soruyorum ne zaman eve gidicem neyim var diye hep 1 hafta sonra diyip geçiştiryorlar birşeyin yok diyip duruyorlar. Tabi kim inanırki buna o kdr 20 gün yatıyorum hala bişeyin yok diyorlar. ve bir sabah asistanlar toplanıp başıma geliyorlar. seni aşağıdaki bölüme indiricez diyorlar..aşağadaki bölümde ne hani evime gidicektim dediğimde ise bana şu yanıtı veriyorlar… aşağıdaki bölüm daha rahat odalar özel 2 kişilik rahat etmen için seni oraya alıyoruz diyorlar bana..bölümün ismini sorduğumde hematoloji diyorlar.Eee tabi yaşamadan bilemiyor insan hematoloji diyince hiç bişey anlamadım nerden biliyimki ben kanserim buraya kanser hastaları gelir.. nese indim o bölüme kapısında içeri girdik… Tabi bu bölüme indim gene kimse bana bişey söylemiyor ne oldumu bilmiyorum bir haftada bana takılan ilaçarı takip ettim internetten arastırdım isimlerini ve bu ilaçların kanser hastalarının tedavilernde kullanıldğını okudum.. işte bunu okuduğum an şok olmustum neye uğradığımı şaşırdm dona kaldım. ertesi gün doktor odama geldğinde ne zaman çıkacağımı sordum hastalığımı bilmiyor gibi bana sadece söylenen şu oldu kanında mikrop var bu yüzden uzun bi tedavin var dendi bende kendimi tutamayıp kanser olduğumu biliyorum neden benden sakladınız dedimm.! bana nasıl söyliyeceklerini bilmediklerini ve psikolog yardmıyla söyliceklerini söylediler. ama artık ne değişirkiii ben bunu öğrenmiştim kanserdim… işte asıl YAŞAM MÜCADELESİ bundan sonra başlıyordu. önemli olan bundan sonrasıydı burdan çıkmanın iki yolu vardı.. YA SAĞ YADA ÖLÜ. bu biraz kader biraz şans birazda benim elimde olan bişeydi en başta asla pes etmiyecekk moralini bozmayacakk ve en önemliside O BENİ DEĞİL BEN ONU YENECEĞİM diyebilmekti.. kanser olduğumu kabullendim vee artık önümde çok uzunn 1-2 senelik bi tedavi sürecim vardı tek şeyim bu hastalığı yenip burdan sağ çıkmaktı onun beni yenmesine izin vermek değildi ben onu yencektim bunu kafama koymuştum.. ben ondan güçlüydüm çünkü.. Hemen kemoterapi tedavilerim başlamıştı.. 1 ay gibi bi süre sonra yavaşşş yavaşş saçlarım dökülmeye başlamıştı. ve bana gelipp üzülerekte olsa saçlarımın kesilmesi gerektiğini. tamamen kazınması gerektiği söylendi yoksa öle kendiliğinden döküle dökülee yok olcaktı.. ama onlar döküldükçe ben kötü oluyordum.. 1-2 güne odama kuaför gelipp saçlarımı tamamenn.. kazımışlardıı işte böyle yavaşşş yavaşşş bir çok şeyimi kaybediyordumm.. önce saçlarım.. sonra git gide erimeye başladımmm çok zayıfladım.. 1-2 sene boyunca kardeşimi göremedim yanıma hiç kimse giremiyordu.. yasaktıı… her sabah kalktığımda aynada kafama bakıyordum aynada gördüğüm ben bana yabancı geliyordu…. ama bunuda atlatıp kendimi toparladım tekrar ve tedavime baktım gene kemoterapilere devamdı.. kemoterapinin ilerleyen zamanlarımda aldığım ilaçlar kolumu yaktı.. kolumda iz kaldı ben bu genc kızdım her korkuyordum tedavının basında böyle oluyorsa kim bilir sonuna dek neler yasarım diye düşünüyordum hep.. kan değerlerim düşüyordu zaman zaman kırmızı kan veya sarı kan almam gerekiyordu ee zaman geçtikçe artık damaların bile bulunmuyordu acı çekiyordun hepp sürekli delik deşik olmak her gün bunları yaşamak.. eritiyordu beni ama en başta bu bölüme girerken karra verdiğim gibi ben burda cıkıcam diyordum hala her şeye rağmen.. heleki en acı seyy tedavi görürken orda arkadas edindiğin insanların ölmeleriiii.. onları kaybetmen o kadar acı bıseyki anlatamam.. o kadar çok ölü çıktıkı ben orda tedavi görürkenn deliricek zamanlara kadar geldim ama genede pes etmek yoktu… ve işte doktorum sabah gelip güzel haberi verdiii kaç aydır görmediğim kardeşimi görecektimm bana 4 günlüğüne eve gidebileceğimi söyledi buna o kadar çok sevindimki anlatamam bu beni en mutlu eden şey olmuştu. kaç aydır çıkamadığım bu odadan çıkıyordum kaç aydır dısarının havasını bile solumamıstım çıkıcaktım yarın evime gitcektım 4 günlüğünede olsa kardeşimi görecekktim dışarı adım atacaktım işte bu yapacağım seyler size su an normal gelen seyler olsada bana bu zamanları yasarken yaptığım en önmlı seydi bu benım içinn ve eve cıkığ kardeşimn yanına gtmiştim.. ama kardeşim beni görünce şok olmustu çünkü artık saçlarım yoktu keldim.. bana ne kadar belli etmek istmesede gözleri dolmuştu bana sımsıkı sarılıp beni çok sevdiğini söylemişti. işte o an ölmeden kardeşimide gördüm ya daha başka bişey istemem dedim… hastanede gecmeyen zamanlar evde çok cabuk gecmişti 4 gün bitmiştiii ve artık gene hastaneye o odalara… dönüş vardı gene yaşam mücadelesi vermek vardı… döndüm ve kempterapi tedavim gene devam ediyordu. bu süreçteee yürüyemez yataktan kalkamaz zamanlarım oldu sürekli baygınlık geçirdiğim dönemler geçirmiştim… vee bu dönemleri geçirirken doktorum tedavinin sonuna yaklaştığımı artık son 1-2 ayımın olduğunu bu kemoterapilerimide alınca bi sorun çıkmassa tedamin son blucağını söylediii. ben mutluluktan havalara uçmuştum… ve sonunda o gün geldiiiiiii.. son bi haftamıda bitirmiştimmm tedavim son bulmuştu ben bunu yapmıstım…. yenmişttimmm bu şeyii benn doktorum tedavimin bittiğini ve 1 hafta ışın tedavisi yani radyoterapi aldıktan sonra tamamen son bulacağını sadece artık kan tahlilleri kontrellerine geliceğimiii artık evime döneceğimi okula gidiceğimii söyledi…. bu benim içinnn en mutlu haberdiii radyoterapimide bitirdikten sonra evimee dönmüştüm artık hastane yok tu. ilaçlar yoktu delik deşik olmak yoktu…. BEN BU HASTALIĞI YENMİŞTİMM BİTİRMİŞTİMMMMMM… Ben bu hastalığı geçirdiğimde lise 1 okuyordum 15 yaşındaydım arkadaşlar şimdi ise ben 17 yaşındayımmm okuluma gidiyorum… saçlarım uzadı… mutlu bir yaşam sürüyorum sadece kntrollerim dewam edıyor o kadarr yaniiii bu hastalıkta pes etmek yok ne olursa olsun… O BİZİ DEĞİL BİZ ONU YENECEĞİZ DİCEZZ…. HAYAT DEĞERLİİ YAŞAMAYA DEĞER… HERŞEYİNNN BİR ÇARESİİİ VARDIR.. UNUTMAYALIMKİİ İNANMAK BAŞARMANIN YARISIDIR… Benimde hikayem bu sizlerle paylaşmak istedim..
     
    DUYGU'NUN HİKAYESİ
     
    2003'ün temmuz ayıydı,yüzümde beliren garip kitlenin, sevdiklerimi çok üzdüğünü öğrendiğimde..  Her şey bir anda olmuştu.. bir sabah yüzümdeki kocaman şişlik ve morlukla uyanmıştım.. sadece 16 yaşındaydım.. apar topar ameliyata almışlardı ve sonrasında benim için rakkas'ın hemen yanındaki onkom'dan randevu alınmıştı.. 
    güle oynaya gitmiştim her zamanki neşemle.. o gün, annem, babam ve yengemle birlikte motora binmiştik kasımpaşa'dan.. yolda, balık olmanın nasıl birşey olduğunu düşünmüştüm burnumu cama yapıştırmış, hiç derdim yokmuş gibi.. yol boyunca sadece ben saçmalamıştım.. hiç kimse konuşmamıştı, benim dışımda herkes farkındaymış şimdi anlıyorum..
    onkom'a gittiğimizde, doktorum elime bir kağıt parçası sıkıştırdı.. 'Bu senin hastalığın prenses.. onu tanımadan yenemessin' demişti, içine de ewing sarkom yazmıştı.. gülümseyip yerime oturmuştum.. ' .. bir de saçların dökülecek, e tabii bunlar önemsiz  şeyler' dedikten sonra söylediği hiçbir şeyi hatırlamıyorum.. ne demek istediğini tedavi sırasında anladım.. ziraa , saçlarım olsaydı, acıdan hepsini tek tek koparırdım..  o gün; evimiz çok kalabalıktı.. 'aman canımm ya kanser olsaymışımm, beterin beteri var' diye çocuk aklımla teselli bile etmişimm.. herkesin bir bahane bulup neden odadan ayrıldığını, aylar sonra, hastalığımın aslında kanser olduğunu öğrendiğimde anladım..
    ben hiiç ağlamadımm, sadece saçlarıma çok üzüldüm, o da herkes uyuduktan sonra.. çünkü çok iyi biliyordum ki, eğer ben ağlarsam beni seven herkes çok üzülecekti.. Güçlü olmayı ilk o zaman öğrendim.. sabahları erkenden uyanıp, hastaneye giderdik.. arabadan inmeden kolumu açardım.. 'ilacımı verin, saçlarımı özledim' derdim..kocaman makineleri umursamazdım korkmuyormuş gibi..dışardan görüldüğü gibi değil.. eğer hastaysan, dünya daha da acımasız..  sami amca vardı onkom'da.. ben gittiğimde, yaptığı işi bırakıp benimle ilgilenirdi.. 'siz kıdemlisiniz, önce minik kuşun ilaçları verilecek' derdi diğer hastalara.. hiç ağlamadım diyorum da.. bir tane kırmızı ilaç vardı, saçları en çok döken.. O , serumdan damarıma akmaya başladığında,çırpınmadan ve konuşmadan ağlamıştım sessiz sessiz.. çaresizlikle de ilk o gün tanışmıştım..
    yirmi bir günde bir kemoterapi uygulanırdı.. arada beş gün üst üste, günde sekiz saat süren tedaviler ve radyoterapiler vardı..
    saçlarım, kaşlarım dökülmüş, suratım bembeyaz ve vücudum küçücük kalmıştı, göbeğimi saymassak tabii=.) buna rağmen aynanın karşısına geçer, kendime şallardan saç yapardımm.. saçlarım dökülmeye başladığında, uykularım da zorlaşmıştı.. ellerimi yastığın üstüne koyup, başımı ellerimin üzerine koyardım.
    saçlarım sanki kopmuş da beni üzmemek için başımda duruyorlarmış gibilerdi.. anlıyordum ama düşünmüyordum.. maskemi takarlardı, sadece ela gözlerim gülerdi insanlara..
    yaralarım ve ağrılarım dayanılmaz olduğunda, gözlerimi kapatır, ilerde nasıl güzel bir genç kız olcağımı düşünürdüm..kimseye de bir şey söylemezdim..
    çok güçlü oldum.. bir kez olsun yenilgiyi düşünmedim.. ve etrafımda hep muhteşem insanlar oldu..
    bütün şımarıklığıma, huysuzluğuma ve çekilmezliğime rağmen annemm, babamm, kardeşlerimm, akrabalarımm ve arkadaşlarım yanımda oldu.. o yüzden bu sadece benim başarım değil, bu benim yanımda olan herkesin başarısı..birşey istediğimde, büyüklük ve imkansızlığına bakılmaksızın gerçekleştirildi.
    16 yaşında kocaman , camdan yapılmış bir bebektim..  söz verdiğim gibi iyileştimm.. Önce Allah'ımın izniyle, sonra dualarla, sonra da inadım ve azmimmle..
     
    BUGÜN, KEMOTERAPİDEN KURTULUŞUMUN 9. YILI.. YENİDEN DOĞUŞUMUN YILDÖNÜMÜ..
    sizler de eğer bir gün minik beyaz bir cam bebekle karşılaşırsanız,
    onun muhteşem insanı olmak için elinizden geleni yapın.. 
    savaşan herkesin galip gelmesi dileğiyle..
    Duygu..
     
     -2- EKİM 2003 - ÇAPA TIP FAKÜLTESİ ONKOLOJİ..
    Şimdi bir hastane odasındayım anne.. Çok canım yanıyor .. Bedenim bu yükü kaldırmakta zorlanıyor..
    Gözlerimi kapatamıyorum.. Gözlerimi kapattığımda yine o kabuslarda boğuluyorum çünkü..Doktorlar beni muayene ettiklerinde dayanamıyorum aslında.. Gözlerini bir an olsun üstümden ayırmıyorsun.. Senle göz göze gelmekten korkuyorum anne.. Yüzümdeki gülümsemenin sahte bir maske olduğunu anlarsın da üzülürsün diye..Nefes bile alamıyorum yaralarımdan.. Kollarım acıyor anne,damarlarım istemiyor artık ilaçları,söyle vermesinler, yalvarırım anne,diyemiyorum.. Ama ne olur yardım et anne çok acıtıyorlar canımı..
    Durdursunlar serumları ben saçlarımı istiyorum.. O kocaman makinelerden çok korkuyorum aslında biliyor musun anne? Ama belli etmiyorum sizin için.. Bunların altında boğulduğumu bilmiyorsunuz.. Söylemiyorum canınız daha fazla yanmasın diye..
    Ama ne olur yardım et anne.. İzin verme ne olur çok acıtıyorlar canımı.. Ben sadece on altı yaşındayım.. Görmek istemiyorum artık bu yüzleri.. Bu kokuyu istemiyorum.. Akşam olduğunda eve gitmek istiyorum. Kalmak istemiyorum bu aptal yerde..
    Sen şimdi bana ilaç almaya gittin.. Vücuduma sokmasınlar o zehri, alma anne, midemi bulandırıyor,dayanamıyorum.. diyemiyorum.. O çok sevdiğim aynalara boş bakıyorum artık.. Çok yoruldum anne ama diyemiyorum..
    Direniyorum..
    Biliyorum bunu başarabilirim.. İstiyorum çünkü..
    Sağlığımı geri alıcam..
    Size,sana söz veriyorum anne..
    Seneler sonra bugünkü savaşım için kendimle gurur duyucam.. Gurur duyacaksınız benimle..
    Sizi çok seviyorum..
     
    Duygu..
     
    -3- Olmaz olası zamanlar vardır..
    Nefes alamazsın ama yine de mutlu olman şart koşulmuştur galip gelebilmen için.
    Öyle zamanlardan biriydi..
    Elime kalem kağıt alıp ne zaman iyileşeceğimi hesapladığımı ve takvimleri gün gün çizdiğimi hatırlıyorum.. 'şu kadar ayda saçlarım şu kadar cm uzar..' diye düşünüp dururdum ..
    Çikolatalarım vardı mesela , ilacın tadını bastırmak için yanımdan ayırmadığım.. MR'a girdiğimde makinanın çıkardığı seslerden komik çağrışımlar bulup gülerdim, çocukluk iştee=) 
    Renk renk bandanalarım vardı saçlarımın yerine..
    Mektuplar ve küçük notlar gelirdi arkadaşlarımdan ve en sevdiklerimden.. Defalarca okur, okudukça da güçlenirdim.
    Ama en çok da umudum vardı iyi olmaya dair.
    Seneler geçti.. Saçlarıma da, sağlığıma da kavuştumm.. Mektuplarımm hala başköşemde..
    '' Bugünn kemoterapiden kurtuluşumunn 8. yılıııı ''
    Savaşan herkesinn galip gelmesi dileğiyle..
     
    Duygu..
    ---------------
    İŞTE BU BENİM AİLEM
     
    16 yaşında küçücük bir çocuktum yaşıtlarım gezip oynarken bn hiç bilmediğim daha doğrusu herkesin yazık tüh diyerek baktığı hastalığa kansere yakalandım.
    Herkes üzüntülü ağlarken küçücük bedenimle güçlü olmaya gayret ederek ailemi ve sevdiklerimi teselli ediyordum.
    Benim için herşeylerinden fedakarlık eden ailem için sımsıkı hayata tutunuyordumKemoterapi aldığım zaman ağrasif oluyor herkese bağırıyordum.Kemoterapi sonrası herkesden özür diliyor o ben değildim içimde ki canavardı diyerek şakalar yapıyor gönül alıyordum.
    14 aylık kürümü fedakarailem ve yardımsever doktorlarım ile hem ağlayıp hem eğlenerek atlattım.Canım aileme ve destek olan tüm kurum ve doktorlarıma sonsuz teşekkürler. .
     
    Esra
    ----
    TESADÜF
     
    Ben 49 yasinda 2008 agustos'unda tanistim meme kanseri ile. Evde keyifle televizyon seyrederken elime gelen bir kitle ile basladi tüm hikayem. ertesi gün hemen arastirmalar sonucu buludugum doktoruma gittim. benden ultrason ve mamagrafi istedi. Ayni gün ultrasonu ceken doktor bana kanser oldugumu söyledi. o an yikildim. Doktoruma gittigimde bu kitleden bir an önce kurtulmam gerektigini ve sonrada metastas yapip yapmadigini arastiracaklarinii söyledi. her gecen gün söylenenler daha agir geliyordu. Ama cocuklarimi daha fazla üzmemek için güçlü durmaya calisiyordum onlarda ayni tiyatroyu bana karsi yapiyorladi. hic bir zaman niye ben demedim bu hastalik gelmisti basa ve bunu yenmek gerekirdi.kisa süre sonra ameliyat oldum.
    Ameliyattan cikinca ilk gögsümü kontrol ettim allahim yerindeydi ama koltuk altim bir cukur gibi oyulmustu adeta cocuklarimin gözleri cakmak cakmakti ne olduguna anlam veremiyordum.Doktorum hassasiyetimi anlamis ve gögsümü almadan tüm kitleyi temizlemisti. ancak alinan kitle büyüktü ve tüm koltuk alti lenflerim alinmisti. Sira patalojiden cikan sonucu beklemeye gelmisti. bir hafta sonra sonuc cikmisti ama oda pek ic acici degildi.Sol memede 22*10 mm uzunlugunda kitle ve alinan 55 lenfin 26sinda kanser hücresi saptandi.evresi 2B idi. cinsi ise agresif.umudum kalmismiydi? ayaktaysam hala umut vardi. o an karar verdim sonuc ne kadar kötü olursa olsun ben kazanacaktim. herzamanki gibi yine dimdik durdum  doktorlarin söyledigi kötü herseye kulaklarimi kapattim. ama tedavi sekline harfiyen uydum.
     
    Agir bir tedavi süreci basliyordu artik. 12 hafta boyunca haftada 1 kez kemoterapi oldum. ardindan 6 hafta radyoterapi ve son olarakda 21 günde bir 4 defa kemoterapi oldum. Bu süre kolay degildi elbette benim gibi güzelligine önem veren biri icin saclarinin dökülmesi kas ve kirpiklerimin artik olmamasi rengimin pis bir sariiya dönmesi bile yasama sevincimi bozmadi. hayatimin her döneminden olumlu bir seyler cikarmayi da bildim ben. güldüm eglendim herseyden zevk aldim. en büyük duam ise kücücük olan torunlarim ile daha uzun yillar beraber olmakti.artik tedavim biteli 2 sene oldu cok sükür cok iyiyiim. hayata umutla ve sevgiyle bakiyorum. daha yasanacak cok güzel günlerim var biliyorum. hayati, yasamayi, gezmeyi, eglenmeyi, gülmeyi, cocuklarimi, torunlarimi, arkadaslarimi ve kendimi cok seviyorum...
     
    Pınar
     
    ---
    Ben izmir oturuyorum 23 yasindayim babam muhtar herseymiz güzel gidiyordu birgün ses kisikligi ile çikan sorun geçen gün ile artti ve doktora giittik ilçeye orda bilmediler anlamdilar zaten agri aci yok ve izmir 9 eylül üniversitesinde patoloji sonucunda böyle oldgunda ögrendik dünyamiz basimiza ekmegimiz asmizda disimizda kaldi anliyacagnz evin tek ogluyum acialri agir gelmsiyle psikoljim bozuldu ama yikilmamam lazim ve öylede devam ettim baBABM GIRTLAK KANSERI olmustu. Çok zor ve çok agir bi adim atmistik amliyat vardi agir ve tehlikeli 18 saat amelyit sürdü 3 yougun bakim ve 3 ay hastanede kaldik bunun sonun da babam eskiye göre iyidi ama
    psikolok destek almaliydi onu aile olarak biz yaptik ama gerekli tedavi olmasi gerektir gitmesi lazimdi oyüzden biraz ikna ettik simidi sesini kaybetti ve hayati farkli bakiyo ilgi isitiyo yani arkadaslar ablalar çok zor bildgimiz gibi degil hasta oaln bi hasata bakn 2 hasta yani hep birlki ve dayanisma içinde olursa ken büyük silah moraldir saygilarla
     
    ben
     
    Tümör Bağırsakta
     
    Benim hikayem 4 eylül 2008'de basladi. Yaptirdigim kolonoskobi sonucunda bagirsak lümenini tikayan bir tümör gözlendi.  Pataloji sonuçlari kötü geldi.
    Dünyam basima yikildi. 34 yasindaydim, 2 ve 10 yaslarinda iki kiz annesiydim.Tanrim hayata dair yapmak istedigim okadar çok sey vardiki simdi ne olacakti !
    Ertesi gün tomografi çektirdim. 2 gün sonra sönuçlari alacaktim. O iki günü ailece aglayarak geçirdik, Hayatimin en zor iki günü oldugunu söyleyebilirim. sükürler olsunki diger organlara siçrama yoktu. Bu  bana mücadele etme gücü verdi. KTÜ deki doktor arkadaslarimin tavsiyesiyle cerrah Ethem Alhan beyin odasinda solugu aldim. Hayatimi anlattim, agladim sizladim
    Ona çok sey borçliyum bana evladi gibi davrandi, güç ve moral verdi. 13 eylül 2008 de ameliyat oldum. Ameliyat sonrasi ilk sözüm Babacim seni çok seviyorum olmus.  ( Babam 1 yil önce trafik kazasi geçirmis, sag kolunu kaybetmisti.) Ameliyat sonrasi 2 gün annemle hastanede yattik sonra canim kardesim istanbul'dan geldi ve 5-6 gün bana bebegiymisim gibi bakti.Hayatim boyunca ne zaman ihtiyacim olsa kardesimi hep yanimda bulurum. Canim benim ona çok sey borçluyum. hastanede yatarken doktorumun izniyle kizlarim 2 kez yanima geldi. Hasta yatagimda 2 yasindaki kizimin bakislarini size anlatamam. Ben ona bu süreçte yürek yanginim diyorum.Hastaneye yatana kadar gögsümden süt verdigim yavrum bana
    yabanciymisim gibi bakiyordu. Bense Allahim hiç olmassa biraz büyüteyim, büyük kizim gibi 10 yaslarina getirmem için bana zaman ver diye dua ediyordum.Onun
    gözlerine her baktigimda gözlerim doluyordu.  Sonra 1 ay evde dinlendim.Patoloji sonuçlari çikti. Adenokarsinom, orta difarensiye. Adenokarsinom, Adenokarsinom, Adenokarsinom.....
    Tamda gelip beni bulmustu.Hayatimin en güzel en verimli döneminde. 8 yil flörtten sonra evlendigim esimle 12 yildir beraber çalisip didinip arabamizi almis,sahilde dubleks evimizi almis iç dizaynini yapiyorduk. O evle ilgili ne hayaller kurmustuk oysa eve tasinirken bile ben yoktum hastanedeydim. Sonra kendine gel arzu dedim, bu böyle olmaz: annem, babam, kardeslerim, esim,ve biricik kizlarim gözümün içine bakiyorlardi, dudaklarimda her zamanki gib gülümseme ariyorlardi.
    Onlara bu gülümsemeyi borçlu oldugumu düsündüm. Hayat bana güzel armaganlar vermisti dolu dolu 34 yil yasamistim, simdi hemen pes etmeye hakkim yoktu, bana yakismazdi mücadele edecektim.Isimede devam ettim.Sürekli evde yatan bir anne olmak istemedim.
    Onkologa gittim. Evrenin B2 oldugunu söyledi.12 seans 14 günde bir kemoterapi almam gerektigini söyledi.3 ayda bir konrol verdi. Simdi bu kemoterapilerin 9'unu aldim, 3 tane kaldi.
    Çok çok....zor bir sey kemoterapi Allah herkese ve banada kolaylik versin. her zor animda, canimdan bezdigimde sanslisin sen arzu yaninda yakinlarin var, bu tedaviyi alipta evine gidip çocuklarina yemek yapmak zorunda olan insanlar var diye kendime güç vermeye çalisiyorum. Ama  güçlüyüm yasamak için çok güzel nedenlerim
    var, Allahin izniyle asacagim bunu. Herkesin güçlü olmasini istiyorum, çok zor biliyorum ama biz zor seylerin insaniyiz.
    Ben zor anlarimda,Allahu Teala bu hastaligi bana  kendimi önemsemem gerektigini anlamam için verdi diye düsünüyorum. Hayatla bogusurken kendimi biraz teget  geçiyordum. esim, çocugum, ailem, isim derken kendime çok dikkat etmiyordum. Simdi ben önemliyim, daha relaksim, kolay kolay sinirlenmiyorum, vede daha iyi biri olmaya
    çalisiyorum.Daha yardim sever, daha duygusal, daha özverili, paylasimci. Yani kendime dersler çikariyorum.
     
    Bu hastalikta hasta yakinlarina çok is düsüyor. Asla unutmayin onlarin size çok ihtiyaci var lütfen esinizin, kardesinizin, anne babanizin, komsunuzun......yaninda olun.Içimizdeki canavarla savasirken bizlere yardimci olun, güç verin, yasamamiz için nedenler olun... Allah hepimizin yardimcisi olsun.
    Bir kanser hikayesi! Pencerenin önünde örgü örüyordu , her zamanki günlerden biriydi , hava soğuk ve yine İstanbul trafiği hakkında radyoda yine o bildik haberleri veriyordu.
    Arzu
     
     
    Bir kanser hikayesi!
     
    Çocuk okuldan nasıl dönecekti , inşallah hasta da olmazdı.   Yarın da sınavı vardı oğlanın , kerata yine eve gecikecek , gelir gelmez o televizyon dizisini ,70'li yılları hiç bilmeden heyecanla izleyecek ve babadan fırça yiyecekti. Tüm bunlar aklından geçerken , örgüde bir düğüm atladığını hissetti , yaşlanıyor muydu ne?Dikkatini dağıtan şeyin komşu apartmanın önüne asılan ilan panosundaki "meme okulu" yazısı olduğunu farketti. Ne garip işti bu ? Böyle isim mi olur? "Meme Okulu" ...Pes doğrusu , bu reklam işinde iyice aşırıya kaçmışlar dedi kendi kendine. Birden bunun bir reklam olmadığını ,belediyenin de desteğiyle yapılan kadın eğitimlerinin ilanı olduğunu farketti. Ama ona neydi ki? Meme kanseri onun hayatında hiç yer etmiyordu. Ne annesi , ne teyzesi , kimsede yoktu, televizyondaki dizi yıldızlarından bulaşacak hali de yoktu ya!
    Aradan kaç dakika geçti bilinmez , kapı çaldı , okul aile birliğinden arkadaşıydı kapıdaki. Çok iyi ve girişken bir kadındı , eğitim, sağlık , spor, çocukların kadınların yararına nerede nevar , hepsi mahallede ondan sorulurdu. Canı sıkkındı kadının , bir kahve içip , iki çift laf etmek için gelmişti arkadaşına. Geçenlerde telefonla haber almıştı akrabasından, meme kanseri olmuştu. Ameliyat olacaktı , ama o kadar korkuyormuş ki kadıncağız doktordan kaçıyormuş... "Amaaaan dedi birden , öyle şey mi olur? doktordan korkulur mu hiç?" Laf nereden döndü dolaştı bilinmez , birden kapıya asılan ilan panosundan açıldı söz. Meme okulu sözleri üzerine gülüştüler , esprinin bini bir paraydı. Bir anda meme kanseri olan akraba için bile olumlu şeyler konuşulur hale gelmişti. Sihirli bir kelimeydi sanki : "Meme Okulu"... Komşu herşeyi bilirdi nasıl olsa , bunu da biliyor olmalıydı. Ve cevap gecikmedi , belediyeyle , bir meme merkezi işbirliği yapmış kadınları eğitiyormuş. Doktoru da tanıyormuş , genç , konuşkan bir tipmiş , avrupada okumuş mu ne? Her giden hastaya heyecanla aynı projeleri tek tek anlatıp , kadınları eğitmekten , meme kanseri ile ilgili bilinenleri ve bu ülkede yurtdşındaki kadınlarda görmediği korkuları yoketmek gibi , boş ve uzun konuşmalar
    sonrası muayeneye geçiyormuş , ama yine de güvenilir bir tipmiş. Kahveler bitmişti , ama muhabbet bitmek bilmiyordu . Birden , hadi gidelim mi , meme okuluna dedi komşu? Gülüştüler, ciddi misin? dedi komşusuna. Zaten o kadar iş güç vardı , ama yine de denemeye değerdi, hem hastane de Cihangirdeydi , beğenmezlerse , dönüşte bir kahve içip , eskicileri gezerlerdi. Kaybedecek çok şey olmadığını düşündüler ve karar alındı. Çarşamba gidilecekti , iki gülüp sonra da arka kapıdan hızla kaçılacak ve eşler hastanede bilecek ama hanımlar Cihangir eskicilerinde eve süs bakacaktı , mükemmel bir plandı , herşey
    tamamdı ve zaten o gün oğlanı okuldan bey alacaktı. Çarşamba sabah! Aman nereden evet demişti bu teklife? Zaten her çılgınlık da bu komşudan çıkıyordu. Sırf meraktan gidip de meme okuluna kaydolmak , ama gelecek salı yapılacak altın gününe bol muhabbet malzemesi toplanacaktı.Son bir sigara daha yaktı , hastanede içmek hoş olmayacaktı , herkes bahçesi çok güzel dese de , koca kadına hastanede sigara içilmezdi. Aman değer miydi? Meme Okulu gazına gelip , 2 saat sigara da içilemeyecekti. Hanımlar sokağın başında buluştu , yolda, meme okulu üzerine , bol komik espriler üreterek ve heryerde asılı meme okulu ilan panolarına bir espri patlatılarak , levhalar takip edilip o sarı ve güzel binaya gelindi. Bu bina dizide Behlül'ün Bihter'i öptüğü hastane değil miydi? Bir anda bina , bir anlam daha kazanmıştı,  güler yüzlü hastane koruması onları toplantı salonuna götürürken , hemen Bihter'in yattığı oda tespit edilip , geçen yılki dizilerle , bu yıl diziler karşılaştırıldı. Bu sene favori Hürrem'di, ama Fatmagül'ün sonu Hülya Avşar filminden bilinse de  yine de merak edilmekteydi. Biraz sıkılarak da olsa , toplantı salonuna girildi. Bir sigara içeri girmeden içse miydik acaba? Yanıt yoktu , herkes bir anda salonun ve binanın büyüsüne kapılmıştı. Burası Universal İtalyan Hastanesiydi. Duvara yansıyan meme okulu yazısı , yine gülüşmelere neden oluyordu , bellki ki salondaki tüm kadınlar aynı merak ve muzip duygularla gelmişlerdi. Derken salona genç , beyaz önlüğün kenarı özenli ütülenmiş parlak yüzlü bir doktor girdi. Kısa selamdan sonra , doktor o daha önce bildiği hikayesini anlattı , arkadaşına dönüp Avrupalı doktor bu muymuş ayol?   Derken birden o çarpıcı sözler genç doktorun ağzından çıkmaya başladı. "Biz bu projeyi , meme kanseri gerçeğinden habersiz evinde örgü ören Ayşe Abla için yazdık...!"
    Ayşe Abla irkilmiş , biraz daha dikkatle dinlemeye başlamıştı farkında olmadan ve sigara açlığı yerini dikkat çekici sözler sarfeden bu adamın sözlerine odaklamıştı onu.  Peşpeşe sıralıyordu genç adam: Meme kanseri, ailede meme kanseri olmasa da görülebiliyor , kontrolsüz doğum kontrol hapı kullananlarda , sigara içenlerde risk artıyor, meme kanserinden korunmak mümkün olmasa da , erken teşhis mümkün ve mamografi çekilmeyen kadınlar risk altında, meme kanseri erken teşhis edildiğinde çoğu zaman memenin alınmasına gerek kalmıyor ve  hatta kemoterapi bile vermeye gerek kalmıyormuş.”O anda kendisinin hayatında meme kontrolü için hiçbir doktora gitmediği aklına geldi. Bu kadar teadüf olabilir miydi? Genç adamın her cümlesi kendinde bir farkındalık yaratıyordu.Toplantının sonu gelse de randevu alsam diye geçti birden aklından ama, akşama ne pişecekti? O daha önemli geldi birden. Eğitim bitmişti , içinde birşeyler uyanmıştı , doktora gitmeliydi , ama kendinde birşey hissetmiyordu ki, neden gidecekti? Çıkışta doktorun etrafina giden kalabalığa baktı , anlaşılan bazıları doktorun daha önce ameliyat ettiği kadınlardı , kimi hayır duası ediyordu , kimi de sorular soruyordu. Cesaretini topladı , kendi grubundan koptu ve :"Doktor Bey , randevu için kiminle konuşacağız?" diye sordu... "Ablacığım eğer acilse , bugün biraz bekletirim ama bugün ameliyata girmeden bakabilirim" cevabını aldı. Cevap hoşuna gitmişti , ama durum acil olmasa da , tamam dedi , zaten dünden kalan yemekler bugünü de idare ederdi.
    Behlül'ün Bihter'e koştuğu cam koridordan geçilerek gidiliyordu muayene odalarının olduğu kata, dudakları yırtılırcasına gülümseyen bir görevli kız çocuğu ona eşlik ediyordu. Bahçe de hakikaten çok güzeldi. Görevli kıza birden soruverdi , belli etmek istemedi ama doktor hakkında bilgi almak istiyordu. Kız hazır cevap yanıtlayıverdi , “hiç merak etmeyin hanımefendi ,muayene sonrası herşey çok değişmiş olacak sizin için” dedi. bir de meme okulu ilanları aklına geldi , gülümsedi.
    Doktor bu sefer beyaz önlük altına yeşil bir forma giymişti , ama gülümseme , enerji aynıydı. Sanki içerde iki saat konuşan o adam değildi. "Gençlik" dedi mırıldanarak, ama hala "Abla" lafına takmıştı , belki de biraz kırılmıştı.
    Karnı burnunda hamile başka bir sekreter , doktorun muayene odasına eşlik ederken , ondan da son bir tüyo almak istedi ama  nafile artık odada ve kendi hikayesiyle başbaşaydı. Bir ilan panosu ve bir anlık muhabbetin büyüsü , birden bambaşka bir yere getirmişti onu. Yabancıydı buralara , nerelerden geliyordu? Şarkıdaki gibi...
    Soru cevap faslından sonra , merakla beklenen muayene anı geldi , doktorun muayene sırasında yüzünün hali , onu hiç ilgilendirmiyordu ama, bir yere takılıp duruyordu genç adam muayenede, "birşey mi var acaba diye soracak oldu ama ne olabilir di ki? bu sadece basit bir ilk kontrol muayenesiydi. İlkinde piyango vuracak hali yoktu ya.
    O ara doktor, "daha önce burada birşey var mıydı?" diye sordu. Sürekli birşey olmayacak nasıl olsa diye gülümseyen yüz , bir anda gerildi ve "yooo, yoktu" diye kısık bir sesle yanıtladı. Bugün müsaitseniz bir mamografi çekebilir miyiz? diye sordu doktor.
    Mamografi yapıldı , hızlı bir telefon trafiği ve doktorun ameliyat çıkışı beklendi . Kıvırcık saçlı çok sempatik bir doktordu mamografiyle ilgilenen , bir saate yakın yazdı yazdı , sorular sordu . Konuşması sanki yıllarca yabancı ülkede kalanlara benziyordu , tam soracaktı ki birden cep telefonuyla Fransızca konuşmaya başladı doktor. İşinde titiz bir kadına benziyordu , o nasıl olsa ahiretlik sorular sormuştu ona , o da , kadın doktora hemcinsi olmanın verdiği rahatlıkla sordu : "Siz de avrupada mı okudunuz?" , bu sorunun içinde biraz inceden dalga , biraz da ciddi merak vardı... "Ben , Fransa'da meme üzerine radyoloji eğitimi aldım , burada doktor bey'le beraber , meme kanseri üzerine çalışıyoruz cevabını alınca..." , hoşuna da gitmedi değil hani , ve yine merakla, "peki doktor hanım ne gördünüz?" , "ben raporumu yazıyorum , doktor bey size bilgi verecek, ama korkulacak birşey görünmüyor..." Ne demekti bu , yani daha kötülerini mi görmüşlerdi? yoksa bu kötünün iyisi miydi?
    Mamografi raporu alındı ve ışık hızıyla , sabahtan beri konuşan , muayene yapan doktora , bu sefer hiç farkında olmadan , "Ablacım , sonuç çıktı bir bakabilecek misin?" dedi. Dedi ama bu sefer de kendine kızmıştı , neredendi bu samimiyet , o anda doktorunu kabullendiğini ve bir an evvel eve gitmek istediğini farketti.
    "Ayşe Ablacım, bugün eğitimde anlattığım , erken evre meme kanseriyle uyumlu bir görüntü tespit ettik , iyi ki gelmişsin, ama güzel haber, o toplantıda bahsettiğimiz tüm olumlu haller senin için geçerli..." İçinden , "Ne olumlusu , ne hali , hem kanserle uyumlu diyorsun , hem de olumlu diyorsun be adam dedi , bağırmak istedi, bağırarak ağlamak istedi." Sürmeli gözlerden iki damla yaşyanaklara aktı. Yutkunamıyordu , soru da soramıyordu , doktor hala konuşuyordu ama ne dediğini kesinlikle anlamıyordu , sigara mı içsem , yoksa sokağa fırlayıp bağırsam mı , bu bir kabus mu? Yok yok başka bir doktora da danışmalıyım , fikirler bir o yana , bir bu yana uçuşuyordu. Sarsıldı, kendine geldiğinde , doktor biyopsiden , ameliyattan bahsediyordu.
    Bir hafta sonra
    "Günaydın , ellerine sağlık doktorcum, meme alınmadı , kemotrapi de görmeyecek mişim , sadece bir kısa süreli ışın tedavisi ve ağızdan hormon hapıyla tedavi devam edecekmiş..." Sözlerini tuttun , ben de sözümü tuttum , sigarayı bıraktım." Doktor gülümsüyor , ve hala ilk toplantıdaki enerjiyle , güç aşılamaya devam ediyordu. Bihter'in cam koridorundan  ilerlerken  ilan panosu , eğitim , eğitim sonrası garipsediği o soru soran ve dua eden kadınlar geldi aklına , bir de dudakları yırtılırcasına gülümseyen o kızın sözleri "Çıkışta , Sizin için çok şey değişecek"... Yukarıda anlatılan hikaye , kimileri için bir masal , kimileri için önemsiz bir hayaldir. Ancak her haliyle hayal ürünü olan Universal Meme Okulu projesinin bir gerçeğidir.
     
    Op. Dr. Cem Yılmaz
    Genel Cerrah
    Universal İtalyan Hastanesi Meme Merkezi Direktörü
    ---
    Ayşe daha dünyaya merhaba derken, birçok insanın kaldıramayacağı ağır bir yükü yüklenmişti. 16 Nisan 2008 tarihinde dünyaya gelmişti altı buçuk aylıkken kanser teşhisi kondu. Bütün eş ve dost, akrabalar bu nasıl olur dediler. Anne Meltem, baba Buğrahan POZAN yıkılmışlardı. Bir türlü kabullenemiyor, bir yandan da çevrelerinde hastalık hakkında malumat topluyorlardı. Sonunda Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi Onkoloji bölümüne gitmeye karar verirler. Yedi buçuk aylık bir tedavi maraton başlamış oldu. Ayşe (Ayşecik) olup bitenlerin farkında değil, o annesinin babasının biricik aşklarıydı.
    Onu o kadar çok seviyorlardı ki onun yanından biran bile ayrılmak istemiyorlardı, artık bütün hayat yörüngelerini Ayşe’ ye yöneltmişlerdi. Anne Meltem yüreğinin yangını ile bazı zamanlarda yakarışlarda bulunuyor,Yarabbi bir avuç sabiye nerden verdin bu derdi, keşke onun yerine bana verseydin, ben dayanabilirim, ama
    o daha çok küçük, acısa acısını bilmez, acıksa acım demez, Allahım, Allahım, ne olur çaresini ver diye her gece yakarışlarda bulunuyor, acısı gözyaşı olup akıyordu. Kurtuluş parkına bakan pencere kenarına yaslanan Meltem yanı başında hayatla ölüm arasında gelip giden Ayşe’ye bakıyor, birde gökyüzüne bakıyor pencerenin önüne güvercinler konuyor, kimisi uçuşuyor, anne Meltem niyazında bulunuyor, yarabbi benim yavrumun bu kuşlardan ne farkı var buda bir güvercin kadar günahsız ne olur şifasını ver yarabbi.
    Memleketi Mersinin Silifke ilçesinde ise Göksu ırmağı gibi gözyaşları sel oluyordu. Babaanne nerdeyse çıldıracaktı. Ayşe’nin akrabaları genelde okumuş, kültürlü insanlardı… Teslime teyzesi öğretmenlik yaptığı okulda her ders öncesi öğretmenler odasında bir hüzün saati yaşar. Kendine yakın hissettiği dostları ile Ayşe’nin durumunu paylaşır, Hep birlikte Allaha dua ederlerdi, ben bazen kendi kendime diyorum bu kadar kul sevgisi Allahın gücüne gider mi diye, bir yönden de
    gıpta ediyorum bu muhteşem aşkı ve sevgiyi. Böyle bir şey binde bir olurdu. Ama oda Ayşeciğe rastlamıştı. Çok acıydı…
    Bebeğe gelmesi çok daha acıydı. Ama bunda da vardı bir hikmet. Rabbim demek ki hastalıkları hep sebeplere bağlayanlara bir kulak çınlatma idi.
    Büyüklerde olur ya hani şu, bu sebeplerden... Ama bu bebe küçücük. Ayşe’ye bu bir sabır imtihanımıydı? Yoksa daha bebek yaşında bütün çilelerle günahları yıkayıp, ileriki yaşında Ayşe’ye çok büyük bir misyon’u yükleyecekti Allah. Anne Meltem yorucu bir günün ardından kızının başucunda refakatçi sandalyesinde uymuştu. Muhteşem bir rüya görüyor, Ayşecik tavus kuşunun bütün renklerini üzerinde taşıyordu. Kanatlanmış gökyüzünde süzülerek hastane odalarındaki pencerenin önüne geldi, ağzında bir kırmızı gül vardı. Pencerenin camına tıkladı ve annesine anneciğim anneler günün kutlu olsun dedi, Meltem anne birden yıldırma çarpmışçasına uyandı, hemen Ayşe’ye baktı, Ayşe mışıl mışıl uyuyordu. Ayşenin’de alnında ter damlacıkları vardı, sanki biraz önce annesinin rüyasındaki gördüğü tavus kuşu kadar güzeldi, dökülmüş saçları ve kaşlarının yerinde bembeyaz sanki nur parlıyordu. Ertesi gün bir sivil toplum kuruluşu yöneticileri, hastaneye Ayşeciğin odasına ziyaret geldiler. Anneden bebeğin hastalığı hakkında bilgi aldılar. Anne Meltem Hanım beş aydır hastanede olduklarını söyleyerek, şu gördüğünüz sandalyede sabahlıyorum diye ekledi. Baba mecburen işe gidip, çalışması gerekiyordu. Ankara’da tanıdık kimseleri de yoktu. Meltem anne hem anlatıyor hem de ağlıyordu. Yavrum dediği zaman sanki bütün kâinat titriyordu, odada bulunan ziyaretçiler yağmur verecek bulut yüklenmişti sanki nerdeyse sağanak sağanak yağıvereceklerdi. Kafilenin başındaki kişi O kurumun başkanıymış ve yutkunarak kardeşim müsaadeniz olursa eliniz öpmek istiyorum, ha keza bu ülkeyi bize bağışlayan. Annelerde sizin kadar fedakârlardı, çephedeki bütün Mehmetçiklerde onların evlatları idi. O analarda gözlerine uykuyu haram kılmışlar onlarda Allah sığınmışlardı. Ben o analara erişemedim, eyer erişmiş olsaydım onlarında ellerinden öpmek için ısrar ederdim dedi, Ve Meltem annenin elinden öptü. Rüyasında gördüğü kırmızı gülün tıpatıp aynısını uzattı anneler günüz kutlu olsun dedi, kartını verdi, herhangi bir ihtiyacınız olursa lütfen arayın dedi. Meltem annenin ikinci şoku oluyordu. Hemen Silifke’de buluna eşini aradı olup bitenleri anlattı. Bunlar Allahın bir lütfü, bir işareti dedi eşine, ne olur yanıma gel, şuan yanımda olmanı çok istiyorum dedi. Aynı tarihlerde Ayşenin bankacı olan halası Dilek umrede olan bir yakına ulaşır olanları anlatır. Orda bulunan tanıdıklarınıza bu gün dua ediniz diyerek rica eder. Dilek Hanımın yakını etkilenmiştir Ayşe’nin durumuna ve kafilede bulunan herkesten bir Ayet-el Kûrsi okumalarını ve dua etmelerini ister Ayşecik için, kafilede bulunan bütün insanlar Ayet-el Kûrsi okurlar ve dua ederler. Aylar ayları, günler günleri kovaladı. Birkaç defa izin alınarak memleketindeki akrabalarını görmeye geldiler. Ayşecik günden güne iyileşiyor, artık cıvıl cıvıl bir bebek olmuştu. Kime bakarsa baksın hemen bir gülücük yolluyor, kim elini uzatsa hemen atılıyordu, babaanne zaten deli divane oluyordu Ayşe ye. Ayşe’nin artık bir yaşına girmesine sayılı günler kalmıştı. Anne meltem mersindeki teyzelerini aradı, durumdan haberdar etti. Teyzeleri Teslime SERİN ve Hatice UĞUR Ankara’ya gittiler, giderken planlarında Ayşe’ye hastane yönetiminden izin alarak hastanede bir yaş günü yapmaktı niyetleri. Nitekim bütün işler hep yolunda gidiyordu, pasta siparişleri verdiler. İki teyze ve Meltem anne tek tek odalara pasta ve içecek servisi yaptılar. Belki hasta yakınları ilk defa böyle bir organizasyon görmüşlerdi, ikramda bulunulan insanlar Allahtan şifa dilediler küçük Ayşeciğe. Teyzeleri Ayşe’nin Doktoru ile görüştüler. Doktor bey yarın Ayşe’nin son tahlil sonuçlarını alacağız, temennimiz iyi sonuç almamız dedi. Ertesi gün Ayşe’nin doğum günüydü, hem doğum günü hem de tahlil sonucu bu tesadüf olamazdı, çileli ailenin uzun bir süreç sonucunda son tahliller bekliyorlardı. Gözler doktorun eline verilen tahlil sonuçlarındaydı. Baba Buğrahan anne Meltem ve teyzeleri Hatice ve Teslime sanki yürekleri yerinden fırlayacaktı. Doktor gözlerine inanamıyordu.
    Anne ve baba doktorun bu halinden korkmaya başladır. Doktor bir daha okuyup emin olduktan sonra açıkladı sonuçları. Ayşe’nin Bütün tahlil sonuçları temizdi ve Doktor şunu ifade etti Şu an ben ve sizler ne kadar sağlıklı isek Ayşe’de bir O kadar sağlıklı artık. Ama kimse inanamdı. Bu nasıl olurdu. Sonra düşündüler neden olmasın, derdi verende Allah, Şifasını verende Allah’tı. Aylarca acılara, çilelere dayanmanın zorluklara katlanmanın sabrın Şükrün karşılığını Allah Ayşe’nin 2.Doğum gününde vermişti beklenen müjdeyi. Bütün aile ağlıyordu sevinçten. Meltem Hanım sevincinden bulutların üzerinde uçuyor güvercinler eşlik ediyordu, Allah’a niyaz için ellerlini öyle kaldırdı ki sanki yıldızlar ellerinde, güneş elinde ışık saçıyordu. Aylarca koca şehirde kendilerine mekân olan Hastane odasının penceresinden dışarı baktı, Ankara bir başka güzel görünüyordu gözlerine. İnsanın yüreğindeki acılar ve kara bulutlar güzel bakmasını ve görmesini dahi engelliyordu. Küçük Ayşecik yıllar sonra kendisine şifa dağıtan hastaneye belki de doktor olarak gelebilir çünkü küçük kız tabir caiz ise gözlerini hastanede açmıştı. Bir hafta sonra Ayşe hastaneden taburcu oluyor, altı buçuk aylıkken girdiği hastaneden yaşına basmış olarak çıkıyordu. Ayşe’nin memleketinde bayram vardı bütün akrabalar evlerine geçmiş olsuna geliyorlardı. Ayşe gelenlere ve getirdikleri hediyelere bakıyor, onlarla oynuyor, çevresine gülücükler dağıtıyordu. Anne ve babası üzerine titriyorlardı. Silifke Kalesinden Göksu deltasına bakıyorum, güneş yeni doğuyor denizin üzerinde sanki bir yumurta sarısı gibi duruyordu güneş. Gözümün önünde verimli topraklar uzanıyor. İnsanlara umut ve bereket dağıtıyordu. Ayşecik Silifke’ye geldiği günden beri hep ilgi odağı oldu, Silifke’nin üzerine doğan bir güneş gibi POZAN Ailesinin umudu oldu. Artık şunu rahatça diyebiliriz. Allah hiç kimseyi bu şekilde acılarla imtihan etmesin, hiç kimsenin evinde ve ocağında dert, tasa, keder ve acı olmasın, Ayşecik bize çok büyük bir hayat dersi verdi, yaşama sevincinin ne güçlü bir kuvvet olduğunu bizlere gösterdi. İyi ki varsın Ayşe, hastane odasında doğum gününü kutlayamamış olsak ta, sana kırmızı güller getiremesek te, her zaman seni seviyoruz, sana daha nice mutlu ve sıhhatli ömürler dileklerimle
     
    İbrahim BEKLER
     
    ANNEMİN KANSERDEN KURTULUŞ HİKAYESİ:
     
    Bundan yaklaşık 6,5 yıl kadar önceydi.
    Annem göğsünde eline gelen bir kitleyi fark etmişti. Önce Ankara Numune Hastanesi’ne yatırdık annemi. Doktorumuz kanser olduğunu söylemişti. Fakat tetkikler ve pataloji gerekiyordu. Yaşlı olduğu için her gün gidip gelmesi kolay olmayacaktı.  Yapılan tetkik ve patoloji sonuçları doktorumuzu haklı çıkarmıştı. Annem kanserdi. Üstelik koltuk altı lenflerine de sıçradığını düşünüyordu doktorumuz.
    Kesinlikle ameliyat öneriliyordu. Fakat bir problem vardı. Annem 1.58 boyunda, 110 kiloydu. Üstelik 71 yaşında ve 3 kalp damarı önemli ölçüde tıkalıydı. Bu durumda ameliyat olması çok riskliydi. Ameliyat masasında kalabilirdi. Daha da kötüsü bütün vücudu iltihap doluydu. Açıkcası doktorumuz fazla ümid vermiyordu.
    Gittiği yere kadar gider demişlerdi. Annemin moral sıfıra inmişti. Bu yaştan sonra acılar içinde kıvranarak ölmek istemiyordu. Yatağa düşerse 70 yaşından sonra ona kim bakacaktı? Benim moralim yerindeydi. Kanser tedavisinde tıp her ne kadar başarısızsa da, tamamlayıcı tedavi ile birlikte gerçekten süper sonuçlar elde etmek mümkündü.
    Annemin kanserli göğsü alınmalıydı. Daha önce dediğim gibi, annemin 3 tane kalp damarı önemli ölçüde tıkalıydı. Üstelik 1.58 boyunda ve 110 kiloydu. Daha da kötüsü şeker hastasıydı ve ünsilin kullanıyordu. Kötü kolestrolü de aşırı derecede yüksekti.
    Bu kadar olumsuzluğa rağmen elimizde kantaron otu gibi, Allah’ın mucizesi olan bir bitki vardı ve 85 çeşiti olan bu bitkinin kanseri tedavi eden cinsi de elimizdeydi. Çünkü kantaron bitkisi, hem kalp damarlarını açıyor, hem şeker hastasını tamamen iyi ederek insülinden çıkartıyor, hem kötü kolestrolü kısa zamanda tamamen yok ediyordu. En güzel tarafı da kanser tümörlerini yok ediyordu.
    Bismillah deyip kantaron suyunu kaynattık. Annem düzenli bir şekilde kantaron suyunu, kantaron yağını ve diğer tamamlayıcı tedavi ürünlerini kullanmaya başladı. 3 ay sonra kalp damarlarında önemli ölçüde açılmış, şeker hastalığından tamamen kurtularak ünsilini de terk etmiş, kötü kolestrolden de kurtulmuştu.
    Özel olarak ürettiğim kantaron yağını da Rahim bölgesinde kullanarak bütün önemli tehlikeleri atlatmıştı.
    70 yaşından sonra artık göğüs annem için önemli değildi. Göğsünün ve koltuk altı lenflerinin ameliyatla alınmasına hiçbir itirazı olmadı. Ameliyat son derece başarılı geçmiş, aşırı kilosuna rağmen anesteziden hemen kurtulmuş ve kısa sürede odasına alınmıştı. Kantaron bitkisinin mucizeleriydi bunlar. Ameliyattan 2 ay sonra normal hayatına dönmüştü. Doktorunun kemoterapi önerisine şiddetle karşı çıkmıştı. Annem 70 yaşından sonra bir şeyi çok iyi öğrenmişti: Kanser vücuda yayıldıysa kemoterapi kesinlikle işe yaramazdı. Özellikle invaziv yani çevre dokulara yayılmış duktal karsinom (süt kanalı) kanserlerinde kemoterapi hastalığı hızla yaymaktan başka bir işe yaramıyordu. Ameliyat başarılı geçmişti ama, göğsündeki deriye kadar tümör yayıldığı için hala kanser tümörü taşıdığı kesindi.
    Ancak 25 gün olarak planlanan radyoterapi hayır demedi. Böyle bir aşamada Radyoterapi kanser tümörlerini yakarak kısa sürede hastanın tamamen kurtulmasına yardım edebiliyordu. Hacette Üniversitesi Hastanesinde aldığı Radyoterapi sırasında da kantaron otu, yağı ve diğer tamamlayıcı tedavi ürünlerini dikkatlice kullanmaya devam ediyordu. Annemin sağlığı mükemmeldi. Ters giden hiçbir şey yoktu.
    Annem kantaronun mucize gücünü gözleriyle görmüş, tamamlayıcı tedavi ürünleri ile birlikte kullanmaya ve kanseri tetikleyen yiyeceklerden uzak durarak yaşamını mükemmel bir şekilde sürdürmeye alışmıştı.
    Annemin en son MR ve tahlillerini ise bundan 2 hafta kadar önce yaptırdık. Kansere yakalandığının üzerinden 2 sene geçtikten sonra sonuçlar mükemmeldi. Annemde en ufak bir kanser tömürü yoktu ve her şey mükemmeldi.
     
    Rabbim cümle kanser hastalarına şifa versin.
    Böyle bir tedaviyi herkesle paylaşmak istedim. Kanserden korkmayın. Tedavisi var. Yeter ki doğru tedaviyi uygulayın.
    Önemli not: 89 çeşiti olan kantaron otunun doğru olanı ile yapılan kanser tedavisi kesinlikle netice vermektedir. En azından 15 dakika ile bir kaç saat arasında kanser ağrılarını derhal kesmekte, daha sonra da hızlı bir şekilde kanser tümörlerini yok etmektedir.
     
    EMEKLİ ÖĞRETMEN METASTATİK KANSERDEN NASIL KURTULDU?
     
    Bundan yaklaşık 8 ay kadar önceydi. Benim burada yazdıklarımı okuyan Aydın ilinde yaşayan emekli öğretmen Şükran hanım beni aradı. Benimle konuşurken ağlamaya başladı. Dün hastaneden geldiğini, uzun süredir oturamdağı ve şiddetli ağrısı nedeniyle yaptırdığı tetkik sonucu rektumda 6 cm boyunda bir kanserli tümör tespit edilmişti. Çekilen MR sonucunda kanserin karaciğerine ve lenflere sıçradığı anlaşılmıştı. Doktoru hemen onkolojiye sevk etmek istemiş, fakat Şükran hanım kemotaripiyi kabul etmemiş ve internette araştırmaları sırasında tesadüfen beni bulmuştu.  Sabaha kadar ağlayarak Allah'a dua ettiğini söylüyordu. Merak etmeyin dedim, doğru yerdesiniz diye teselli ettim. Şükran hanıma kantaron tedavisi önerdim ve sonuç mükemmeldi. 4 ay sonra çekilen MR'larda rektumdaki ve karaciğerdeki tümörler tamamen kaybolmuştu. Kendisini muayene eden onkoloji profesörü şaşkınlık içinde Şükran hanıma ne yaptığını ve bu tümörleri nasıl yok ettiğini sormuş. Şükran hanım gülerek; Bol bol dua ettim hocam demiş. Gerçekten de samimiyetle yapılan bir dua, insanı doğru yere yönlendirecektir.
    Şükran hanımın geçen hafta çekilen 3. MR'larında da herşey tertemiz görünüyor.
     
    EMNİYET MÜDÜRÜNÜN HANIMI YUMURTALIK KANSERİNDEN NASIL KURTULDU?
     
    2007 yılında bir gün heyecanlı ve üzgün bir kişi kapımı çaldı. Eşinin doğum sırasında alt batına yaygın şekilde kanser olduğunu öğrendiklerini ve çok kötü bir şekilde yıkıldıklarını söyledi. Elindeki tıbbi raporu gösterdi. Çocuğunun annesiz büyüyeceğinin düşüncesi bile bütün huzurunu kaçırmıştı. Merak etmeyin, kantaron otu bu işi halleder dedim.
    Gerçekten de yaklaşık 3 ay sonra kanser tamamen yok olmuştu. Kantaron otu kullanmaya devam edin dememe rağmen kullanmadılar. Yaklaşık 8 ay sonra yeniden nüksetti. Yeniden kantaron otuna başladılar ve 6. yılın sonunda kanserden kalmadı ve emniyet müdürü olan bu şahıs mutlu bir şekilde çocuğunu okula kanserden kurtulan eşi ile birlikte götürüp getiriyor ve 5 vakit namazında dualarından beni de eksik etmediklerini söylüyorlar.
     
    ---------
     
    Bir Küçük Kanser Hikayesi
     
    St Luc Hastanesi, Brüksel
     
    İnsan hayatta kendisini neyin, nasıl ve ne zaman beklediğini bilemiyor… Bir bahar günü, 2011’de tiroid kanseri olduğumu öğrenmem de böyle beklenmedik bir anda ve biçimde oldu. O yaz TBMM seçimlerinden hemen önce iyice artan yorgunluk ve malum bir dizi şikayet nedeniyle Türkiye’de bir “check up”  yaptırdım. İlgili doktorlar arkadaşımdı. Testlerin sonucunda herhangi bir şeye ulaşamadılar. Ben de son dönemdeki yoğun çalışmalara yordum şikayetlerimi fakat bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum.
    Brüksel’de teşhisin konulmasından ve ameliyata alınmamdan önce Türkiye’ye son seyahatimde epeyce zorlandım, bu şikayetlerimin artması nedeniyle.
     
    Bu sırada bir seyahat sırasında bir SPA’ya gittim, hem de hiç hesapta yokken, aniden girdim.
    Çok az İngilizce bilen bir Çinli kadın ilgilendi benimle. Ben ayrılırken endişeliydi. Anlam veremedim. Bana “Sizin çok ciddi bir sağlık sorununuz var. Bu tiroid ile bağlantılı fakat ileri bir noktada. Acilen hastaneye gidin…” dedi. Söylediklerini çok ciddiye almadığımı farketmiş olmalı ki, dönüp ısrarla bir kaç kez, “Hastaneye gidin hanımefendi, hastaneye gidin, önemli…” dedi.
    Seyahatten dönüşte iyice yorgundum, soğuk algınlığına yakalanmıştım. İlaçlarla biraz iyileşir gibiyken tekrar çöktüm. Bunun üzerine buradaki yakın bir doktor arkadaşıma gittim. Bünyemi güçlendirecek bir şeyler yapmasını umuyordum.
    Bana büyük olasılıkla bağışıklık sistemimin çöktüğünü söyledi. Sonra Çinli kadının söyledikleri aklıma geldi, sohbet ederken öylesine söyledim. Şaşırdı, “Tiroide bakmamız gerek. Kan testinde bakacaktım ama emin olmak için radyoloji testini de hemen bugün yaptıralım” dedi. Biraz yüzümü buruşturdum testler ve hastanede zaman geçirmeyi duyunca, “Peki o zaman en hızlı nasıl yaparız?” dedim. Onun arkadaşı radyoloji uzmanından hızlı bir randevu alındı. Henüz bunun her şeyin başlangıcı olduğunu bilmiyordum o sırada.
    Böylece biri büyükçe , altı tane tümör tespit edildi. Sonrası malum.  Ameliyat kararı ve tedavi.
    Türkiye seçime giderken, ben de hastaneye gittim…
    Teşhisten itibaren çok rahattım. Hatta ameliyatımı yapan doktor, “Yeni bir uygulama olacak, henüz yayımlamadık. Kabul ederseniz sizde uygulamak istiyorum sizin durumunuz için uygun bir yöntem” diyerek hipnoz ile ameliyatı önerdiğinde gülümsedim, “İlginç olabilir, neden olmasın” dedim. Sorduğum sorulara da tatminkar yanıtlar alınca 2 saatı aşkın süren ameliyatımı hipnozla anestezi altında yapıldı.
    Tiroid bezlerim tamamen alındı, bundan sonra sürekli kullanacağım ilacıma ve radyoaktif iyot tedavi sürecine başladım.
    Çevremdeki dostlarım tedavinin izolasyon altında yapılması, yoğun radyoaktif madde alıyor olmamdan çok endişelendiler. Bense olaya başka bir açıdan bakmaya, biraz kendimle başbaşa kalacağım zorunlu bir tatil olarak görmeye çalıştım. Bu süreçte ailem ve dostlarımın desteği çok değerliydi. Hastane odasında, özellikle de o radyoaktif ilacı aldıktan sonra size kimsenin yaklaşamadığı türden bir izolasyon altındayken çokça düşünme imkanınız oluyor. Yaptıklarımı ve yapmak istediklerimi düşündüm… Hayaller kurdum… O hastane odasından bu iki proje çıktı:
    Turkish Coffee Briefings
    Türk Kahvesi Brifingleri, Brüksel
    www.turkishcoffeebriefings.org
    Sınıf 1B
    www.sinif1b.org
     
    İlki, Türk kahvesi ve lokum eşliğinde sohbet şeklinde tasarlanmış, AB kurumlarına yönelik bir tartışma platformu, düşünce kuruluşu.  Brüksel’de popülerliği
    artıyor. İkincisi, Brüksel’de yaşayan Türk kökenli, dar gelirli ailelelerin 6-14 yaş aralığındaki çocuklarına yönelik bir eğitim ve koçluk projesi. Onlara farklı bir pencere açma girişimi. Çocuklarla neler neler yapmadık ki… Fotoğraflarımın arasında her ikisinin de fotoğraf albümlerini bulabilirsiniz. Bu iki proje de anafikirleri hep aklımda olmuş ancak, enerjimi yoğunlaştırıp başalatamadığım, zaman yaratıp üzerine düşünemediğim projelerdi. Hastane odası bana bu zamanı ve yoğunlaşma imkanı vermişti sanırım.
    Kanseri adı gibi ürkütücü biçimde yaşamadım, tiroid kanseri de insanın başına gelebilecek en iyisi. Bu süreçte tiroid kanserini ve etrafındaki konuları oldukça okudum. Bugün hem benim, hem de tedavimi üstlenen doktorumun kanaati belirleyici sebebin Çernobil patlaması olduğu yönünde. 1986 yılında Samsun’da, Türkiye’nin patlamadan en çok etkilenen bölgelerden birinde yaşıyorduk ve bizleri korumak için yetkililerce hiç bir önlem alınmamıştı. Tiroid kanserinin açıklanabilen tek sebebi olan “yoğun radyoaktiviteye maruz kalma”nın hayatımın başka hiç bir döneminde çocukluğumun o dönemindekinden daha yüksek olma ihtimali olduğunu sanmıyorum.
    Bu süreç beni öteden beri takipçisi olduğum ve duyarlı olduğum nükleer ve Çernobil konusunda bir aktivist haline de getirdi. Bugün sosyal medya ve diğer çalışmalarım kanalıyla Türkiye’de bu kampanyalara destek verirken Brüksel’de de imkan bulduğum her platformda bunu gündeme taşıyorum…
    Dilerim ki,  bu tedavi süreci tamamlanıp hayatımın bundan sonrasında tekrar ortaya çıkmamak üzere onunla vedalaşacağım. Ancak, bu süreçte yaşadıklarımın da önemli bir anlamı olduğu için ona kızamıyorum. İnsan hayatta kendisini neyin, nasıl ve ne zaman beklediğini bilemiyor…
     
     Kader
     
    Ağustos 2012
     

    Kanserde Psikososyal Yaklaşımlar ve İyileşmeler

     

     

    Amerika'da Meninger Kliniğinde çalışan Elmer Green ve Alyce Green'in kanser tedavisinde yoğun olarak kullandığı tekniklerden ikisi olumlu görselleştirme (positive visualisation) ve zihinsel imgelem (mental imagery)dir. Topekada inoperable beyin tümörü olan bir çocukla yaptıkları çalışmalarında Greenler hem çocuğa hem babasına tedavi tekniklerini öğreterek hastanın bedeninden mücadele hücrelerini  toplayarak beyin tümörü hedefini hayali olarak bombalamasını önermişler ve çocuk uzun sure o kadar ciddi ve içtenlikle bu bombalamayı yapmış ki en sonunda babasına "bombalayacak hedef kalmadı" demiş ve babasından doktorlarını arayıp bildirmesini ve scan yapılmasını istemiş. Babası durumu doktorlara aktarınca, doktorlar bunun olamayacağını, çünkü  başındaki tümörün Glioblastoma Multiforms olduğunu boşu boşuna bu kadar para gidecek bir teste gerek olmadığını, dolaysıyla çocuğu oyalamasını önermişler. Ancak kısa bir süre sonra kazayla merdivenlerden yuvarlanan çocukta, kafa grafileri ve çeşitli tetkikler yapılması gerekmiş ve böylece kafadaki tümörün tamamen kaybolduğu tespit edilmiştir.

     

    Klasikleşmiş sayılan başka bir ilginç olgu klinik psikolog olan Prof. Dr. Schutzenberg'in Lemfo-Sarkom tanısı almış 24 yaşındaki yüksek lisans öğrencisine aittir. Doktorların hastanın babasına söylediğine göre hastanın kolunun acilen ampüte edilmesi gerekir, aksi halde yaşaması mümkün olmayacaktır. Baba kendisinin karar veremeyeceğini düşündüğü için  konuyu kızıyla paylaşır. Ameliyatı kabul etmeyen hasta Schutzenberg'e tedavi için başvurduğunda, hastayla çalışmayı kabul eden uzman, psikodrama, olumlu görselleştirme ve zihinsel imgelem tekniklerini kullanarak hastaya yardım eder. Düzelme saptanınca kolun ampütasyonu yerine kalçadan kemik alınması gündeme gelir. Terapistiyle ameliyat sahnesini önce "ölüm" daha sonra "kurtuluş" olarak rol oyunu tekniği ile sahnelemeleri sonunda hasta başarılı bir ameliyat geçirir. Ameliyattan 19 yıl sonra  -konuyla ilgili makale yayınlandığında- 43 yaşında olan hasta istediği mesleği elde etmiş bir cocuğu bulunan başarılı bir kadındır.

     

    1997 yılında Almanya'da Spontan Remisyon/Regresyon Kongresinde kendini hem doktor hem de iyileşen kanser vakası olarak takdim eden Dr. Rachelle Herdman'in hikayesi şöyledir: 1984'te 26 yaşında patolog olarak çalıştığı dönemde kendisine peritoneal metastazlı bilateral over kanseri tanısı konarak acilen total histerektomi yaptırması önerilmiş. Kendisi ileride belki çocuk yapabilirim düşüncesiyle yalnız cerrahi müdahaleyi değil, medikal ve radyasyon tedavilerini de reddederek yalnız tümörünü aldırmış. Laparotomiden sonra önce Meksika sonra Kanada dağlarının ormanlık bir bölgesindeki barakaya çekilerek kendisi ve hastalığı üzerine 4 yıllık bir çalışmaya girişmiş. Bu doğal tedavi uygulamasında kendini "hekim ve hasta" aynı zamanda araştırmacı ve acı çeken" olarak kabul etmiş. Temel tedavileri "tıbbi beslenme", "derin psikolojik çalışma" ve "psiko-noroimmünoloji" çalışmasıymış. 1988'den beri yapılan kontrollerde hastalığa ilişkin tekrarlamalara rastlanmamış.

     

    Daha sonra kendi deneyimlerinden gelen "alopatik ve naturel tıp" çalışmalarına başlamış. Ona göre her kanser hastasının fiber lifli gıda maddeleri ve yağ kullanımı, organik yiyecekler ve antioksidanlar, Ying-Yang ve gıda dengesi bireyin yapısına göre ayarlanmalı. Tedavi, derinlemesine konsültasyon ve rehberlik, rüya analizleri, yazma, çizme, müzik, doğal gıdalar ve bitkisel ilaçlarla immünitenin aktivasyonu, beden ve ruha önem vererek, kanserin fizik ve metaforik yönlerine dikkat ederek anlama şeklinde hastayla çok özel ve manevi bir yolculuğa çıkmak. Bu tedavi yaklaşımı adeta kanserin kendisi ile işbirliğini içerdiği için çok farklı hatta bazılarının "kanseri hedef al ve bombardıman et" diyenlerin tam tersi. Ama sonuç olarak çok değerli ve faydası yadsınamayacak biçimde ortada.

     

    Başka ilginç bir tedavi yaklaşımı 1874–1938 yılları arasıda yaşamış Showa Morita'nın psikoterapisidir. Bu tedavi yaşam  ve ölüm gerçeği ile baş etme ilkelerini içermektedir ve  ve Japonya'dan Dr. Jinrok Itami tarafından   Anlamlı Yaşam  Tedavisi (Meanningful Life Therapy) olarak değiştirilmiş ve son yıllarda  kanser tedavisine yeni bir boyut kazandırmıştır. Burada amaç ölümden kaçılamayacağı noktasından hareketle ölümden korkarak kaçmak yerine bu olguyu kabul ederek yaşam gündemine almaktır. Beş İlkesi olan bu terapi insanın hastalıkla baş edebilmesi için hekim tavsiyesinden çok kendine sahip olmak, kendi adına karar vermek, yeni amaçlar edinmek ve anlamlı bir aktiviteye başlamak, başkalarının iyiliği için mutlaka olumlu bir şeyler yapmak, ölümü tıpkı fırtına, deprem gibi doğal bir olay olarak kabul etmek ve yaşam üzerine odaklaşıp bu beş ilkeyi yaşama geçirmektir. Bu tedavinin uygulanması beş hafta sürmektedir. İlk hafta kesin dinlenmedir. İkinci haftada hafif işler, üçüncüde ağır işler ve son haftada sosyal yaşam sırasıyla yer almaktadır. Bu tedaviye giren herkes yaşam isteği kazanmaktadır. Etkinlikler arasında okuma terapisi, hatıra yazma, başkalarının güldürebilecek hikaye yazma, yaratıcı tedavi, çöp toplama-çevre temizleme tedavisi, imaj eğitimi, deneyimleri paylaşma, bir yaşam amacını planlama ve yürütüp başarılı olma ve ortak çalışma planı yapmak sayılabilir. Bu tedaviye girenler arasında haftalık immünlojik testler yapılanların hepsinde yavaş ya da hızlı  immün fonksiyonlarda artma gözlenmiştir.

     

    1970'lerden beri kanserin spontan remisyonu üzerine çalışmalar yapan diğer bir Japon Doktor  Yujiro Ilemi'dir. 1975'de kanserden iyileşen beş vakayı sunmuş ve hastalardan 65 yaşında anevrizma üzerine çalışan bir araştırmacıdan ayrıntılı olarak söz etmiştir. Bu emekli profösörün kanseri ortaya çıktığında kendisine altı ay ömür biçmişler. Bu durum doktor beyin bir yaşamsal değişime ulaşmasını sağlamış. Ayrıca kendisi Budistik felsefeyle derinden ilişkiliymiş. Kanser haberini alınca zamanı daraldı diye bütün vaktini anevrizma çalışmalarına adamış. İlişkide olduğu insanlara derin bir minnettarlık duymaya başlamış. Bu dönemde çok çalışan bu tıp hocasına bir sene dokuz ay sonra yapılan tetkikler kanserin tamamen kaybolduğunu göstermiş. Bu olaydan sonra onüç yıl daha yaşayan doktor ileus’dan ölmüş.

     

    Kanserden kurtulan 5 hastada tespit edilen ortak bulgular: hepsinin kanser tanısı sırasında bir yaşam/iş krizinde oldukları, bu krizi derhal çözmeye çalıştıkları ve çözdükleri, kanser tanısını bir ölüm fermanı olarak kabul etmemeleri ve anksiyete ve depresyon duygularını yaşamlarından çabucak çıkardıkları, duygulardan dinsel inaçları ile kurtuldukları ve hastalığı tanrının bir buyruğu ya da o andaki kaderleri olarak kabul ettikleri ve içsel güçlerini harekete geçirerek iyileşme kararı vermeleri, imanlarını kuvvetlendirmeleri, ruhlarını temizlemeleri ve berraklaşmaları imiş. Doktorlar hepsinin yaşamsal değişimi gerçekleştirebilmelerinin doğu kültüründen kaynaklandığı kanısını taşımaktadır.

     

    Japon kültüründe “wabi” ve “sabi” kavramları bireylerin yaptıklarının en iyisini yapma zorunluluğudur, bu bir çay ikramı olsa bile.  Çünkü insan belki bu misafirle bir daha hiç görüşme fırsatı bulamayabilir. Bu belki “tek şans ve tak karşılaşmadır ve ona göre yaşanmalıdır”. Böylece “wabi” ve “sabi” ölüm eğitiminin zarif bir şekli olup bireyin korkusunu sistematik bir biçimde desentize etmesidir. Dr. Ikemiye’ye göre doğu ve batı birbirleriyle daha yakınlaşarak birbirine katkıda bulunmalıdır. Kendisi 1992 yılında 4. Stres Kongresinde kanserin spontan remisyonu üzerinde yaptığı otantik araştırmalarla, biyo-psiko-sosyal yaklaşıma ekolojik ve egzistansiyalist boyut getirdiği ve çalışma ve yetenekleriyle batı tıbbına doğulu somato-psişik ve self-regülasyonu kavramlarını entegre edebildiği için “Hans Selye Ödülü” almıştır. H.Selye sol bacağında teşhis edilen sarkomayı yenmeye karar vererek gerçekten kendini kanserden kurtarmıştır. Selye hastalıktan kurtulmasını çok önemsediği işini tamamlayabilmek için sarf  ettiği yaşam ve çalışma gücüne bağlamaktadır. İşte bu azim ona “Uluslar arası Stres Enstitüsünü” kurabilmesine sağlamıştır.

     

    Bu örneklerden anlaşılmaktadır ki; yaşama bağlı olma ve iyileşme isteği, kararlılık, kendini sorgulayabilme, kendi iyileşmesine katkıda bulunabilecek eylemleri arama ve uygulamaya geçirme, kendine hakim olabilme, kendini değiştirebilme, krizleri tanıyabilme ve onlarla baş etmeye ya da onları çözümlemeye çalışma, kendini ve başkalarını anlamaya gayret etme, derin düşünebilme, yaşam kalitesini önemseme, uygun diyet yapma, fiziksel egzersiz yapmaya özen gösterme, umudunu yitirmeme, ölümü/hastalığı doğal kabul etme, bunların bir ceza olmadığını anlama, başkaları için bir şey yapmaya çalışma, dini inancından kuvvet alma, uzmanlarla doğru işbirliğine girme hatta örgütlenerek başkalarıyla durumu paylaşma ya da diğer kişiye yardımcı olma süreçlerinden bahsedilmektedir. Bunların hepsini değil bir kısmının uygulanması bile yeterince yararlı olabilecektir.

     

     

     
     
    Yazıyı Hazırlayandan önemli not:
    Yukarıdaki yazılar , başından geçmiş olayları kaleme alan kişilerin gönderdiği ve düzeltme yapılmamış ham halli yazılardır. Cümle düşüklükleri, imla hataları için özürrrr...
    Buradaki amacımız hastalar, veya hasta yakınlarına  mevcut hikayelerle yardımcı olmaya çalışmaktır. 
    2. bölüm yazılar için ana sayfadan takip yapabilirsiniz.. 
     
  • Yazın Yayınlayalım

Bu sitenin alt yapısında Santral.TV kullanılmaktadır.
Yasal Uyarı: Sitede yer alan herhangi bir içerik veya imaj Kanserden Haber Al izni olmadan, kesinlikle kopyalanamaz.