Türk Akciğer Kanseri Derneği tarafından yapılan Ulusal Akciğer Kanseri Kongresi’nde konuşan Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, Türkiye’de akciğer kanseri vakalarında artış olduğunu söyledi.
Prof. Mandel, “Türkiye’de yeni akciğer kanseri hasta sayısı, 7 merkezin verilerine göre 7300. Bu verilere İstanbul dâhil değil. Akciğer kanserinin görülme sıklığında erkeklerde hafif bir artış görülüyor. Kadınlarda ise oldukça yoğun bir artış var” dedi.
EN ÖNEMLİ ETKEN SİGARA
Akciğer kanserinin en çok İzmir’de görüldüğünü belirten Prof. Mandel, “Bizim için önemli olan akciğer kanseri ve sigara ilişkisi. Türkiye genelinde beklenen yıllık yeni hasta sayısı yılda 30 bin civarında. Hastalığa yakalananlarda sigara içenlerin oranı yüzde 91,5. Ailesinde akciğer kanseri bulunanlardaki oran aşağı yukarı yüzde 9.6. Yani hastalık ağırlıklı olarak sigarayla ilişkili. Akciğer kanserini erken evrede teşhis etme oranı biraz düşük. Özellikle ileri evre akciğer kanserini daha çok yakalama durumunda oluyoruz. Bu yüzden de sağ kalımlar daha düşük oluyor. Bu hastalıkta sağ kalım süresi ortalama 18 ay veriliyor. Ama bu hastalığın evresine, yapılan tedaviye ve hastanın performansına göre değişiyor. Hastalıkla ilgili çok yeni gelişmeler var. Türkiye’de bu hastalığa karşı tedbir almaya ve günü gününe takip etmeye çalışıyoruz. Hastalığın erken tanısına yönelik çok çeşitli yöntemler araştırıldı. Bu yıl sonuçlanan bazı çalışmalarla da kurtulma şansının olduğu belirlendi” dedi.
KEMOTERAPİNİN ETKİLERİ HASTAYA GÖRE DEĞİŞİYOR
Cerrahi ve radyoterapi yapıldıktan sonra hastaların çoğunda hastalığın farklı organlara sıçradığını ve bu metastazdan sonra hastalığın 4. evreye yükseldiğini belirten Prof. Mandel şunları söyledi:
“Metastaz yaptığı zaman biz bu hastalık dönemine evre 4 hastalık diyoruz. Evre 4 hastalık döneminin tedavisinde bugün kullanmakta olduğumuz klasik yöntemler var. Tabii ki herkesin bildiği ve korktuğu kemoterapi. Şimdi kemoterapi eskisi gibi hastalara eziyet eden bir yöntem olmaktan çıktı. Çünkü yan etkilerini önleyecek birçok destek tedavisine sahibiz. Ama yine de hastalarla konuşurken mevcut diğer hastalıklarını dikkate alarak onlara daha iyi bir yaşam sağlamak üzere bu tedavileri öneriyoruz. 1995’li yıllarda aslında “acaba kemoterapiye hiç mi gerek yok? Sadece destek tedavi mi yapılsın?” tartışması vardı. Bugün ameliyat olan hastalarda bile risk gruplarına bakıp koruyucu olarak bir kemoterapi önerisine geçmiş bulunuyoruz.”